2022 TUTULMALARI TETİKLENİYOR, UYANIYOR, HATIRLIYOR, DEĞİŞİYORUZ

Ay terazi burcunda başlayan haftanın etkilerini buram buram hissetmeye devam ediyoruz. Peşpeşe iki danışanımın annesi acil ameliyat haberi aldıkları için, görüşmeleri ertelememiz gerekti. Ay Pluton ile kare dediğimiz o sert açıyı yapıyordu.. Haftayı aslında büyük bir duygusal krizle açtık.. Siz de bir düşünün; neler takılıyordu kafanıza, takılan şeylerin altındaki sebepler gerçekti ama belki durumu yorumlama şeklimizin altında vesvese vardı… Değerlendirmeye değer olan, sebepleri ortadan kaldırıp kaldıramayacağımız.

Güneş’in kraliyet yıldızındaki tatlı konumu süre dursun Ay’ın akrep burcunda olduğu dilimde de Satürn gezegeni; bizi yalnızlığımızla, gerçekliğimizle buluşturuyordu… Ay yay burcuna devam ettiğindeyse, belki bir şeyler şifalanacak evet ama harekete geçmek istediğimizde, elimizi kolumuzu bağlayan durumları karşımıza getirecek ve gene huzurlu hissetmek pek de kolay olmayacak.

İletişim kurma şeklimizi gösteren Merkür’ün de Uranüs ile yaptığı açısı, duyguların yanına zihnsel kaosu da ekliyor üstelik. Ay oğlak burcundayken de haftayı kapatacağız. Bu bir hafta içinde kendimizi çok daha olgun, çok daha yaşlanmış bulabiliriz özetle.

Deriz ki; tutulmalar altı aya yayılır. Kasım’da tutulduk, Nisan-Mayıs bir daha, ardından Ekim-Kasım’da yeniden. Baktığınızda altı ay dediğimiz zaman, tüm bir yıl oluyor ve her gün kaderimizi aslında doğrudan etkileyen olasılıklarla karşılaşıyoruz. Bir gün bir an geliyor ve bir şey oluyor ve zaman bizi ya mutlulukla ya da kaygıyla, değişmeye zorladığı için sarsıyor. Özetle, bazı dönemler işte bu tutulmanın etkilerini daha da görünür hale getiriyor. Bu hafta öyle bir hafta işte. O yüzden bu kadar raslantılar- raslantılara inanırsanız eğer (!), kaygılı bekleyişlere onaylar, korkularla yüzleşmeler, hakedişler, hatıraların içinde kayboluşlar; hep bu haftaya denk geliyor.

Kuşlar uçuyor etrafımızda. Bir şey anlatmaya çalışır gibi. Yalnız değilsin der gibi. Sahiden de gördüğünüz kuşların cinslerine dikkat edin.. çünkü evren bizimle konuşuyor. Denge kurmamızı, dengeyi yakalamamızı istiyor hayat bizden. Etrafımızda yapamazsın diyenlerden tutun da, kendi yapabileceklerinden başarısızlık kaygısı ya da rehaveti yüzünden kaçanlara ya da öylesi kolay geldiği için vazgeçişleri destekleyenlere ya da kendilerini dev aynasından yansıtıp, korku salmaya çalışanlara kadar; her türlüsü var. Tüm bu negatif tutumlar, bizim de merkezimizi kaybetmemize yol açabilir.

Kültür Merkezi ‘Ithra’nın yaptığı; geçmişte sosyal medya olsaydı o Rönesans, Rönesans olabilir miydi diye sorgulatan kampanyasında; bu kadar etkileşim ve gürültünün içinde özgünlüğümüzü yitirme tehlikemiz çok güzel anlatılmış. İzlemediyseniz muhakkak izleyin derim. O zaman ne Mona Lisa bize gülümseyecekti öyle, ne Newton buluşunu yapabilecek ne de Mozart’ın bestelerini dinleme lüksüne sahip olacaktık bugün biz.. Peki biz nereden biliyoruz, özgünlüğümüzün sırf daha fazlasına sahip olma hırsı ya da hiçbir şey yapamama kaygısı ile elimizinden gene kendimiz tarafından alınmadığını.

Ithra, Mozart- görsel; youtube’dan alınmıştır.

Hayatımızda bizi, bize yaklaştırmakla mükellef olan her araç ile ‘ben’ arasında (arkadaşlarımız, ailemiz, yöneticilerimiz, çocuklarımız, sosyal medya) sağlıklı bir denge yakalarsak; bugün yaşadığımız tüm zorluklara, üzücü durumlara çok daha emin ve sağlam bir yerden bakabilir, merkezimizi unutmadan aslında hayatımızdan daha tatmin hissedebilir ve ‘şimdi ne olacak’ korkusu duymadan, hayat amacımızı gerçekleştirebiliriz belki.  Çok soruluyor bu soru biz astrologlara; benim hayat amacım nedir? İlk önce merkezi bulmak hepimizin ortak hayat amacı.

El almuerzo, Diego Velazquez 1618-1619

Kuşlar demişken, dün akşam Prof. Dr. Özlem Kumrular’ın ‘tablolarla şarap tarihi’ söyleşisine katıldım.. Sanat her zaman iyileştirir çünkü ve ben de merkezimi böyle hatırlıyorum. ‘Kuş kondurmak’ tabirinden bahsetti. Tablolarda sıklıkla karşılaştığımız ekmek, orta çağda çok önemli bir yemek  ve her fırıncı belli bir narha bağlı, belli bir gramajda ekmek üretmek zorundaymış, diğer fırıncılar arasında da iddiasını, farkını ancak ekmeğin üzerine çizdikleri kuş ile gösterebilirlermiş, kurala riayet etmeyen fırıncınınsa, gerçekten ‘pabucunu dama atarlarmış’ 😊.

Yani özgün olmak, birey olabilmek, farkını ortaya koyabilmek, kendini yaşadığın çevre içinde – en küçük yapı taşı; çekirdek aileden tut, organizasyonel bir yapıya, oradan içinde yaşadığın topluma kadar- sorumlu, faydalı, işe yarar ve değer yaratır olarak hissedebilmek için kendimize en yaklaştığımız günler içindeyiz. Pabucumuz dama atılır mı acaba kaygısı yaşamadan, aşırılıklara gitmeden belki de kendimizi yeniden yapılandırabiliriz. Şarkıda da söylendiği gibi; ‘iyi ki bana bunu yaptın, ihtilalinden önce yalnızlığa, ihtilalinden önce yalnız kendime hayrandım’… Tüm bu oluşlar, belki bizim gerçekliğimizi hatırlamamız içindir. Belki böyle bakarsak, bu kadar çok yanmaz içimizde bir yerler.

Sevgiler,

Emire Tuğçe AKARLAR 

Exit mobile version