- YÜZÜN GÖZÜ – FACE’S EYE
- 05 NİSAN- 07 MAYIS 2022
- Ebru Nalan SÜLÜN
“Kendi yüzümüzü doğrudan göremeyişimizi, ayna halimize yargılı oluşumuzu çarçabuk
kabulleniriz. Yüzümüzü öteki daha iyi okur, yüzünü ben daha iyi okuyabilirim. Bir yüzü
betimlerken, suratın süretine çalışırken kendi yüzüme ait bir ipucunu kavramaya çalışırım.
Hatları okumak, hatt’ın yazı anlamına geldiği unutulmazsa yazım kuralları ister. Ahmet Oktay
ne der: “Her yüz bir .ykü yazar”. Her yüz .zünde kendi yazım istisnalarına hazırlanır” Enis
Batur(2004), Başkalaşımlar, I-X,289.

Binlerce alameti, ifadesi, imler dünyasının başrol oyunculuğu, bedende yüklendiği
çok cepheli hali, bağlantılı ve kendi içerisinde barındırdığı tarihselliği ile; “yüz” imgesi.
Geçmişten günümüze beden formu incelendiğinde hem tıbbi hem felsefi hem de
sanat tarihindeki yeri ile yazılmakla, incelenmekle, konuşulmakla, bakılmakla anlam
sorgusu tamamlanmayacak olan ruhun ve zamanın derinlikli aynası.
Tüm dünyanın son ü. yıldır farklı perspektiflerde sınandığı pandemi döneminde belki
de ayna olmadan göremediği tek parçası olan “yüz” ü ile insanlık, iletişim k.prüsünü
oluşturuverdi; hem kendisi hem diğer yüzler ile. “Yüz” ün bedenimizde yer alan diğer
organlardan en önemli farkı, fiziksel olmayanın temsil edildiği bir zemin olarak
üstlendiği anlamdır. Her şeyin temellendiği bir zemin niteliğinde de olan “yüz”; sadece
kimliklerimizi oluşturmakla kalmayıp hislerimizin de temsil zemini niteliğindedir ve bu
zemin duygusal geçişlerin de dillendirilemeyen bir arenası gibidir. Adeta; dile
gelmeyen duygulanışların bir alanıdır.

“İçtekinin dıştakine kazıldığı, tırmandığı, bir yandan da .rtündüğü, kendisini örtbas ettiği, ele
vermekten kaçındığı bir “tabula”. Baktıkça çeker, açığa vurur, açığa çıkar gibi olur, benzer,
andırır; anıştırmalar, anılar ve anımsamalar boyu parlar, kararır. Oradadır. Ama tuvale bakan
her farklı göze başka bir tad alaşımı sunar. Apaçık bir tuzaktır her yüz” Enis Batur(2004),
Başkalaşımlar, I-X,295.

Yüz; sanat tarihinde de bir arayışın odağındadır, “portre” bir resim türü olarak önemli
bir paydayı oluşturur tam da bu nedenle. Portreler geçici duygulanımların daimi hale
d.nüşüp sabitlendiği göstergelerdir. Antik Yunan’da Platon’un “değişmeyen idealar
dünyası” kurma çabası, duyular dünyasındaki göreceli ve muğlak değerlerin yerine
değişmeyen tümeller ve mutlak bilgiyi önermiştir. Mutlak idealar dünyasında
izlediğimiz yapıtlarda idealin dışına taşacak duygu durumları, ifade sunumlarına yer
verilmez. İm ve ifadeler bu dönemde “güzel” olana ulaşmada bir engel, öznelleşmeye
bir adımdır.
Ortaçağda kutsal olana olan yönelim bedenin sunumunu tinselliğin bir ardılı olarak
düşünmüş, Rönesans yeniden yükselişe geçen idea dünyası ile ideal olana bedeni
yaklaştırmıştır. Tüm bu süre.te “yüz” ve duygu durumları; 16. yüzyılın beden ve
tinsellik diyaloğunda Michelangelo heykelleri ile sarsıcı boyutlara taşınmış,
maniyerizm ve barok dönem ile birlikte oto portrenin yoğun kullanımı ile de sanatçının
kendiliğini de aracısız izleyene sunduğu bir dönemin kapıları aralanmıştır. Bir varoluş
sorgusu, kanıtı niteliğindeki bu aralıktan güncele uzanan yolda sanatta bu
perspektifte bir ifade ve yaşam almanağı da oluşmuş durumdadır. Bu almanakta
yüzüne odaklandığımız öyle yapıtlar vardır ki en dikkat çekici olanları deformasyonu
olan bedenlerin üzerinde yükselen yüzlerdir. Örneğin; Velasquez’in cüceleri. Saray
cüceleri bedenlerinden ziyade yüzleri ile portrelerde var olurlar. Derin ifadeli, davet
eden, bedenin kifayetini adeta yüzünde biriktirmiş bu karakterler “öte” nitelikleriyle
izleyeni gerçekliğin tanımını yapmaya zorlarlar. “Yüz”; kimi eserlerde bir maske iken,
Bacon’da olduğu gibi bir sarmala, Picasso’da bir ağa d.nüşebilir.
“Yüzüme çöreklenen ana anlam, yüzüme uğrayan, orada gezinen ve çelip giden, yüzüme
dönen ve oradan çekip giden anlamlar, yan anlamlar, anlam kırıntıları… Aynada tuttuğum,
elimden sıvaşan, yüzüme sıvanan kıvılcımlar. G.rdüğüm bütün yüzlere, görmediğim bütün
yüzlere kendi özel farkıyla, bir tek kendisine ait olanla yerleşen- orada saklanan, açığa çıkan,
d.nüşen işaret alfabesi” Enis Batur(2004), Başkalaşımlar, I-X,289.

Bilimsel kaynaklarda, “yüz” ün barındırdığı “mutluluk”, “üzüntü”, “korku”, “öfke”,
“iğrenme” ve “şaşkınlık” gibi mikro ifadeler olarak tanımlanan ve tüm kültürlerde aynı
şekilde anlaşılabilen altı temel duygudan bahsedilmektedir (1). Bu çalışmaların amacı;
insan duygularının yüze yansıyan imgelerini esas alarak yüz hareketlerini kodlama
sistemini geliştirmek ve bu yolla bir duygu ve ruh durumu ilişki kataloğu
oluşturmaktır(2). Bu çalışmalar sonsuz sayıda ifadelere karşılık gelen duygu
durumlarını anlaşılır kılarak bilgisayar kodlarına d.nüştürmeyi amaçlayan bir çalışma
sürecini kapsar. Bu kataloglama öyle ki günümüzde kodlanmış mimik arşivi ile suç,
güvenlik, pazarlama, tüketim gibi pek çok alanda nöroloji destekli bir sürecin hızla
geliştiğini kanıtlamaktadır.
Sinirbilimci Antonio Damasio; “hislerin içsel rehberler olduğunu ve iletişim
kurmamızda yol gösterici olduğunu aktarır ve geleneksel bilimin g.rüşünün tersine,
hislerin de en az diğer algılar kadar bilişsel olduğunu ve duygu durumlarının
beynimizi etkileyen fizyolojik düzenlemelerin bir sonucu olduğunun ifade eder(3.) Sanat
eserlerinde de portreler, dış dünyanın algısını mimiklerimizle yansıtan kodlanmış
duygu temsillerinin yanı sıra bedenin sürekli değişken duygulanışlarına da olanak
tanımaktadır. Duygulanışlar, belirlenmemiş olup henüz öznenin kendini
gerçekleştirmediği aşamadaki geçişsel sürekliliği de tasvir eder, henüz dile düşmemiş
olan bir uzlaşımsallığı ve bir bütünün değişimini(4).
“Ne çok insan yüzü varmış da hiç farkına varmamışım. Bir sürü insan var fakat yüz daha fazla, .ünkü
her insanın yüzü birkaç tane. Aynı yüzü yıllar yılı taşıyanlar var; tabii eskir bu yüz, kirlenir,
kıvrımlarından aşınır, yolculukta giyilen eldivenler gibi bollaşır. Tutumlu, basit kimselerdir bu gibiler,
yüzlerini değiştirmez, temizlemeye bile vermezler. Nesi varmış derler ve kim onlara bunun aksini
kanıtlayabilir? Şimdi madem birçok yüzleri var, ötekini ne yaparlar sorusu gelir akla. Saklarlar” Rainer
Maria Rilke.
Bu sergi, bir ayna misali, yüzleşme vaadiyle çok cepheli bakışları yan yana izlemeyi
amaçlıyor. Bir beden felsefesi sorgusundan ziyade bedenin en zor izlediğimiz parçası
olan “yüz” imgesi üzerinden bir ifade almanağı misali ruh durumlarını ağırlıyor. Her
bakışta farklı anlamlar, her bakanda farklı bellek sorgularını çağrıştıran. Özellikle son
ü. yıl içerisinde yaşamımıza “çevrimiçi” kavramı ile daha da fazla eklenen kendi “yüz”
imgemiz, evrensel boyutta beden algımızı değiştirmeye başlarken, yaşanan
toplumsal evrim, “yaşam” algımızın değişimini de hızlandırdı. Tüm bu süre.lerin
ardından disiplinler arası bir seçki ile bir araya getirilen eserler, yaşadığımız zamanın
süzgecinden geçmiş sanatçıların beden formundan arınmış “yüz” imgelemlerini yan
yana sunarken “Yüzün G.zü/ Face’s Eye” üst başlığının izinde izleyenleri görme,
düşünme ve hissetmeye davet ediyor.
- Kaynakça
- 1 (Ekman, P. ve Friesen,W, 1971:124-126).
- 2 (Ekman, 1994, 18).
- 3 (Damasio, 2006:10).
- 4 (Dayı, 2019:48).
- Batur, E. (2004).”Yüzyüze”, Başkalaşımlar I-X, s. 285-337, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
- Damasio, A., (2006). Descartes’in Yanılgısı-Duygu, Akıl ve İnsan Beyni, (B. Atlamaz, çev.). İstanbul:
- Varlık Yayınları.
- Dayı, H. (2019). “Portre Sanatında Yüzün Temsil Sorunu”, Akdeniz Sanat, Cilt 13, Sayı 23, s.45-58.
- Ekman, P. ve Friesen, W., (1971). Constantsacrosscultures in the Face and Emotion, Journal of
- Personality and Social Psychology, cilt 17, no. 2, pp. 124-129. (Erişim: 06.11.2018).
- Ekman, P., (1994). All Emotions are Basic, (Ekman P; Davidson, J. R, der.). The Nature of Emotion:-
- Fundamental Questions, (s: 15-20), New York: Oxford UniversityPress.
- Rilke, R.M. (2021). Malte Laurids Brigge’nin Notları, (Çev.Behçet Necatigil), İstanbul, Can Yayınları.