x
SÖYLEŞİ

Cüneyt Aksoy: “Üretim sürecini kendi içimde ulaşmak istediğim bir yermiş gibi düşünüyorum.” 

Cüneyt Aksoy: “Üretim sürecini kendi içimde ulaşmak istediğim bir yermiş gibi düşünüyorum.” 
  • PublishedAralık 5, 2022

Röportaj: Eylül AŞKIN (Click here for English: https://artsandseptember.blogspot.com/2024/01/cuneyt-aksoy-i-envision-production.html )

Bugünkü konuğumuz ressam Cüneyt Aksoy.

1) Sanata olan ilginizi ne zaman keşfettiniz? Bu eğilimi keşfetmenizde ailenizin etkisi oldu mu?

Çocuk yaşlarımda, babamın akademide gravür atölyesinde olması dolayısıyla akademinin koridorlarında dolaşırken, öğrenci dolaplarından düşmüş kağıt parçası üzerine çalışılmış bir iş görmüştüm. Onu alıp, evde o işe benzer bir iş boyamıştım. O zaman hislerim bunun devam edeceğini ve bu okula mutlaka girmem gerektiğini söyledi bana. İşte, o gün başladı. 

2) Mimar Sinan Üniversitesi Sahne, Görüntü, Dekor ve Kostüm Tasarımı Bölümü mezunusunuz. Mezun olduğunuz 1995 senesini takiben tam on sene tasarım ve resimi bir arada yürütüyorsunuz. Bu süreçte tasarım alanında hangi projelerde çalıştınız, neler yaptınız, biraz bahseder misiniz?

MSÜ’de Adnan Çoker Atölyesi’nde misafir öğrenci olarak “Temel Sanat ve Desen” derslerine katıldım. Okulun son senesinde ilk sergimi Akbank’ta açtıktan sonra çalışma hayatında tasarım olarak Tiyatroda, Duygu Sağıroğlu’nun asistanlığını yaptım bu dönemde Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği ve sevgili Gülriz Sururi’nin oynadığı Tiyatrocu oyunun dekorlarını yaptım. Akmerkez’in dışında yer alan vitrinlere Türkiye’deki ilk hareketli vitrin çalışmasını gerçekleştirdim sevgili Ruben Alterio ile… Didem Çapa ile Nişantaşı Festivali için sokak tasarımları yaptım.

3) Eserlerinizi ilk defa sergileme imkanı bulduğunuz sergi 1995 yılında Akbank Sanat Galerisi’nde gerçekleşiyor. Yeni mezunsunuz o zamanlar. Nasıl eleştiriler, geri dönüşler aldınız? Neler hissettiniz?

Aslında bu sergi bir genç sanatçının hayalinin gerçekleştiği an oldu. Bunu en güzel, sergi yazımı yazan sayın Sezer Tansuğ  “Genç Bir Çabaya Destek” başlığıyla yazdığı yazıda açıklamıştı. Tarifsiz duygular içeriyor gerçekten ilk serginiz ve insanlar orada resimlerinizi gözlemliyorlar. Başlangıçta geri dönüş çok önemli değildi benim için, aslolan o anda o duyguları deneyimlemekti. 

4) 2005 yılında tasarıma veda edip tamamen resime odaklanmaya karar veriyorsunuz. Bu kararın ardındaki en büyük motivasyon ne oldu? Böyle radikal bir karar alırken neleri değerlendirmeye tabi tuttunuz?

Kendimi ifade edebildilmemi sağlayan şeyin ne olduğunun farkına vardım, artık bunun yanına başka bir uğraş koymak istemedim ve resimlerime odaklanma kararı alarak atölyede geçirdiğim üretim sürecini başlattım. Bu bir karşı koyuş aslında, çünkü söyleyecek bir sözünüz var ve onun peşinden gidiyorsunuz. Çok uzun ve zorlu bir süreci başlatmış oldum böylece. 

5) “Resim sonuç aşamasındaki imgeden çok, oluşan süreçtir.” demiş ve üretim sürecini “meditatif” olarak tanınlamışsınız. Biraz bunu açacak olursak yaratma aşamasında nasıl bir ruh haline bürünüyor, neler hissediyorsunuz? Nelerden ilham alıyorsunuz?

Yukarıda bahsettiğim gibi bu bir süreç, ben de bu üretim sürecini kendi içimde ulaşmak istediğim bir yermiş gibi düşündüğüm için bu yolculuğu meditatif diye tanımladım. Kendi işlerini üretmek bir içsel yolculuk, kendini tanıma ve ifade etme yöntemi aslında. Genelde doğadan ilham alıyorum ve bunu içinde yaşadığımız ve bize ait olmayan bir yaşam alanı diye tanımlıyorum.

6) Tarzından etkilendiğiniz ressamlar kimler? Resim haricinde ilgilendiğiniz başka sanat dalları da var mı?

İlk başlarda Paul Cezanne, Georg Baselitz, Alattin Aksoy, sonrasında Richard Serra, Anselm Kiefer, Sigmar Polke, Yoko Ono, Tapies.

Resim dışında video üretiyorum. En son “Terra Genesis” sergim için İngiltere’de Hastings’de iki video çektim; sadece birini bu sergide kullandım. Diğerini hazırlıkları  devam etmekte olan gelecek sergimde kullanacağım.

7) Çoğu zaman fırça yerine ellerinizle boya yapıyor, el yapımı kağıtlar, ağaç parçaları, plastik gibi birbirinden farklı malzemeleri birbirleriyle harmanladığınız tarzınız ile ön plana çıkıyorsunuz. Bunlar daha otantik bir çalışma ortaya koyma amacına yönelik tercihler mi? Siz kendi stilinizi nasıl tanımlarsınız?

Benim işlerim sonuç aşamasındaki imgeden çok, üretim sırasındaki medyum ve doğal malzemeler arasında yaşanan süreçtir, ki bu süreci seviyorum. Sonuç bu süreçden sonra beliriyor ve hep bir heyecanla bekliyorsunuz ama yapacağınız işin kavramını başta belirleyip o yönde ilerliyorsunuz, bundan daha güzel ne olabilir! Gündelik hayattaki karmaşık tempo içindeki durma anı, kişinin içinde kaybolduğu koşturmaca, ilk bakışta farkına varılmayan detaylar işlerimin temel çıkış noktaları oluyor. 

8) Konularınızı daha çok gündelik hayattan alıyor, ilk bakışta farkına varılmayan detaylar gizliyorsunuz eserlerinizin içine. Eseri gören kişinin çözdüğüne mutlu olacağı bir bulmaca misali keşfetmeye çabaladığı bu küçük detayların sizin için taşıdığı anlam nedir? Sanatınızla iletmek istediğiniz mesaj nedir? Ya da herhangi bir mesaj iletme kaygısı taşıyor musunuz?

Küçük detaylar eseri gören kişiye ulaşmışsa mesajınızı doğru iletmişsiniz demektir ve sizin üretim sürecinde birine dokunduğunuzu gösterir. Günümüzde yaşadığımız bu günler hep bir mesaj kaygısı içermektedir ve öyle de olmalıdır ki bu yaşanan zorlu süreçte tüm dünya için daha çok insanı bir arada hareket etmeye zorlasın! Son sergilediğim “Terra Genesis” sergisi insanın kaotik benliği, doğa ve hayat arasında kurmaya çalıştığı hegemonik durum, evren ve dünya üzerindeki birçok varlığı değiştirme konusunda bazı dengeleri sarsıyor. Yaşam alanlarının dönüşümü, hayatın değişkenliği, yaşanılabilir olan gezegenin insan eliyle atıllaştırılmaya başlamış olması, sürecin yok edişe giden zamansallığı, insanı yok ettiği karşısında yeni yaşam alanlarının, formlarının keşfine sürüklüyor. Bunun etik olup olmadığını sorgulayan bir sergiydi bu. Aynı sergiyi önümüzdeki sezonda İngiltere’de de sergileyeceğim.

9) Şu anda hem Londra’da, hem İstanbul’da yaşamakta, iki şehirde de çalışmalarınızı sürdürmektesiniz. Londra’da yer aldığınız sergilerden ve aldığınız tepkilerden bahsetmenizi rica ederim. Miami’de katıldığınız çalışmayı da hesaba katacak olursak, Türkiye, İngiltere ve Amerika üçgeninde aldığınız geri dönüşlere dayanarak sanata bakışta kültürel farklılıklar üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Stüdyolarım İngiltere-Margate’de ve İstanbul-Tophane’de çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu iki yerin de beni besleyen bir tarafı var. Londra’da Limbo Studios’ta sergim oldu. Önümüzdeki yıl bir solo sergim daha olacak Miami’deki galeride. Hem orada hem de Contemporary İstanbul’da solo olarak işlerim sergilendi, bir de grup sergisi gerçekleştirdik. Kültürel olarak farklı insanlarız ama ortak buluştuğumuz sanat dilinin modern ve yenilikçi olmasından dolayı bir ortak dili konuşabiliyoruz sanat hakkında ve bu ülke geçişleri hep bir akış hali sunuyor, bu da bir sanatçı için olmazsa olmaz bir durum.

10) Şu anda neler üzerine çalışıyorsunuz? Yeni yılda yeni bir sergi, bir sürpriz olacak mı? Bundan sonrası için hedefleriniz neler?

Şu anda iki sergi projem var; biri Margate’de Terra Genesis’in son gösterimi, ilk ayağı İstanbul’da Adahan’da gerçekleşmişti, ikinci ayağı işlerin üretildiği yer olduğu için orada gösterilecek ve burada anlattığım herşey başladığı yere geri döner kavramı tamamlanmış olacak.

Diğer sergim de İstanbul’da olacak, yeni oluşturduğum bir kavramı sanatseverlerin ilgisine sunacağım.

11) En mutlu ve en acı anınızı sorsam? 

Bu bende kalsın! Anılar genelde varolmaz ancak artık varolmayan geçmiş, henüz varolmayan gelecek arasında bir yerlerdelerdir.

12) Okurlarımız sosyal medyadan sizi nereden takip edebilirler?

www.cuneytaksoy.com‘dan ve instagram hesabım: cun.aksoy üzerinden takip edebilirler.

Written By
Eylül Aşkın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir