ASETON: “Herkes hem aslında gruba ihtiyacı olmayacak kadar iyi olup, hem de kendini unutup grup olabilmeyi içselleştirince büyüyorsunuz.”
Röportaj: Eylül AŞKIN (Click here for English: https://artsandseptember.blogspot.com/2024/01/aseton-embarking-on-shared-dreams-is.html )
Bugün 2000’lerin köklü kadın Rock grubu “Aseton” ile beraberiz.
1) Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Enstrümanlarınızla tanışmanız nasıl oldu?
SELİN: Küçükken annemler bana bir kelime söylerdi, ben de oturduğum yerde ileri geri sallanarak o kelimeyi içeren şarkılar uydurup söylerdim. Kendimi babaannemin evinde o şekilde hatırlıyorum; benimle gülüp eğlenirlerdi, benim de bu şekilde ilgi çekmek hoşuma giderdi. TV’de gördüğüm şarkıcıları taklit ederdim, TV’nin önüne geçip şarkı söyleyerek dans ederdim, onu seyretmeyin, beni seyredin gibisinden. Plastik, pembe gitarım vardı, kırmızı darbukam, yine kırmızı bir mikrofonum oldu, bir de beyaz mini bir orgum vardı. Çocukluktan ergenlik dönemine geçerken enstrüman olarak kendi sesimi kullanmayı tercih ettim.
PELİN: Annemin gitarıyla başladım. Ailemin çocukluktan itibaren beni müziğe yönlendirmesinin çok büyük payı var.
MELİS: Küçükken hem kendi kendime, hem başkalarıyla şarkılar söylemeyi çok severdim. Annemle şarkı söylemekten de hala çok keyif alıyorum. Sanırım benim için çok organik bir iletişim şekli bir ya da daha fazla insanla birlikte şarkı söylemek. Büyük bir birleştirici güce sahip birlikte aynı sesleri çıkarmak; bence insanlar üzerinde iyileştirici, terapi edici etkiye sahip. Bir öğretmen olarak öğrencilerimle şarkı söylemeyi de çok seviyorum. Müzik aletine ilgi duymam ise evde annemin gitarını kurcalamamla başladı, bir daha hiç bırakmak istemedim. İlk görüşte aşk diyebiliriz.
2) Bir kadın Rock grubu kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Nasıl bir araya geldiniz? İsim seçme süreciniz nasıl oldu? Neden “Aseton”?
MELİS: Müzik yapmak bir ekip işi, o yüzden grup kurma fikri lise yıllarından beri aklımdaydı. Kimlerle çalışacağıma doğru karar verebilmek için neyin önemli olduğunu anlamak ise yıllarımı aldı. Bir müzik grubunun kurulması ne evliliğe ve de iş görüşmesine benziyor. Sadece iyi arkadaş olmak, kafa uyuşması ya da enstrüman hakimiyetinin çok ötesinde bir birleşme gerekiyor bir sanatsal tarz yakalayabilmek için. Birlikte hayal kurmak öyle şakaya gelmez yani, çok ciddi bir iştir. “Güzel” üretebilen bir ekip olabilmek sanırım hem doğal uyuma hem de zaman içeresinde birlikte geliştirdiğiniz becerilere bağlı. Herkes hem aslında gruba ihtiyacı olmayacak kadar iyi olup, hem de kendini unutup grup olabilmeyi içselleştirince büyüyorsunuz.
Kadın grubu vurgusuna gelecek olursak, benim çocukluk kahramanlarım önce annem, sonra Xena (Zeyna), Vampir avcısı Buffy gibi sıradışı kadınlardı. Sanırım geleneksel masallarda kadınların kurtarılan ikinci plan kişileri olmasından tüm dünya gibi sıkılmış olmalıyım. Şimdi bütün bu anlatılan hikayeler değişiyor prensi kurtaran prenses dönemi başladı, biz küçükken bunlar çok yeniydi. Sanırım yüzyıllar boyu anlatılan hikayeleri bir de tersten anlatmak güzel oluyor, insanlığın empati ve perspektif değişimine, denge ve adalete ihtiyacı var. Aklımda kadın grubu kurmak hiç yokken bir arkadaşımın aklıma girmesiyle denemek istedim ama açıkçası müziği, mükemmeliyetçiliği cinsiyetçiliğe de kurban edemezdik. Bu yüzden zaman zaman hep erkek müzisyenlerle de çalıştık, hala da çalışıyoruz mesela davulcumuz Canberk erkek, bir cinsiyetçi ayrımcı tutumumuz yok, ama kadın ağırlıklı bir ekibiz, sanırım bu yüzden “kadın grubu” yakıştırması geliyor sık sık. Bu kadar başarılı kadın müzisyenlerin en iyi arkadaşlarım olması sanırım büyük şansım oldu. Aseton aslında sadece “biz varız” diyerek bir nevi devrim yapıyor, toplumun bir kesimine inat. Cinsiyetten bağımsız olarak da geçerli bir durum bu, diğer tüm bağımsız Rock grupları gibi dağılmadığımız vazgeçmediğimiz her günü devrim sayıyorum.
İsim aslında Siyanür isimli bir grubun ismini çok beğendiğim için muadilini düşündüm, ergenlik işte sağlıklı düşünemiyorsunuz . Tanışmamız ise Pelin’le Garaj.org veya bir stüdyoda duvara astıkları ilandı sanırım. Basçı ve davulcu olarak gitar-vokal arayan ilan vermişlerdi. Gittim üç kız provaya girdik, “Süpürgesi Yoncadan Eminem”’i punk coverlayarak çaldım söyledim. Pelin bir daha görüşmeyelim bununla demiş, o günden beri birlikte çalıyoruz. Selin’le ise çocukluk arkadaşıyız, ortaokulda bir dönem üstümdü. Sınıflarına gitarla gidip Hole çaldığımı ve sesinden çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Ama en güzeli asla hayır dememesiydi. Bütün öğle teneffüsü boyunca şarkı söyleyebilecek kadar müziği sevmesi ilk defa bana bu konuda bu kadar benzeyen birini bulduğum için umut vermişti. Ders zili çaldığında keyfim çok kaçardı, çünkü gitarı bırakmak demekti. Her şeyi bırakıp sadece müzik yapmak istiyordum. Hayatın ödülü mü cezası mı bilmem ama bu isteğim hiç gerçekleşmedi.
SELİN: Bir kadın Rock grubu kurma fikrim hiç olmadı aslında, kendi halinde şarkılar söyleyen bir kızdım, ama şarkı söylerken ilgi görmek, iyi veya kötü yorumlar almaktan hoşlanıyordum. Sesimi istediğim gibi yönetmek, yön vermek hoşuma gidiyordu, müziği çok sevdiğim için hep onun bir parçası olmak istedim. İlk kez ortaokul başlarında dinlemeye başladığım Nirvana’dan dolayı Kurt Cobain’in eşi olan Courtney Love’ın grubu Hole hayatıma girdi, ilk dinlediğimde nefret ettim, aynı zamanda bir şekilde aşık oldum, sonra Riot Girl akımının içinde buldum kendimi. Ortaokulda Melis’le tanışmam da biraz bu şekilde oldu, merakımız ve ilgimiz arttı, Pelin’le de tanıştıktan sonra bu akımın sıkı birer takipçisi olarak bulduk kendimizi diyebilirim. Caravan’da sahne alacaktık, grup ismi lazımdı, Melis’in fikirlerinden biri olan Aseton dedim ben bir kafede oturup düşünürken, o konser gerçekleşmedi ama grubun adı öyle kaldı.
PELİN: Özellikle kadınlardan oluşsun diye bir kaygımız olmadı. Müzik zevkleri ve kafaları uyuşan 4 arkadaştık. İyi bir kimya oluşturduğumuzu düşündük ve kimyayı çağrıştıran bir isim bulduk.
3) “Aseton” adı altında ilk konserinizi 2005 senesinde verdiniz. Nasıl geri dönüşler almış, neler hissetmiştiniz, hatırlıyor musunuz? Grubun ilk zamanları ile şu anki halini kıyasladığınızda hem kişisel hem de müzikal anlamda nasıl değişimler gözlemliyorsunuz?
SELİN: Çok sinirli ve gergin olduğumu hatırlıyorum, göstermek, hissettirmek istediğim çok şey vardı, fakat her şey çok hızlıydı. Bir şarkıya mevcut temposunda başlasak da sonlara doğru aşırı hızlanıyorduk, vokali müziğe uydurmakta zorlanıyordum ve sesimi duyurabilmek için aşırı bağırıyordum. İlk ve son performansımızı karşılaştıracak olursam, ruhumuzda değişen hiçbir şey olmadı, ama senelerin verdiği tecrübeler var. Artık çok bağırmıyorum, sesimin hangi noktada kısılacağını biliyorum en azından.
PELİN: Aslında çok daha önce kurulmuş ama sadece prova yapan bir gruptuk. Sonra bir arkadaşımız bıkmadınız mı provadan deyip zorla bize konser ayarlamıştı. İyi ki de yapmış. Beyoğlunda Gitar bardaydı. Çok farklı bulunmuş ve biz de çok eğlenmiştik. Şarkılarıyla büyüdüğümüz müzisyenler bizi merak edip dinlemeye gelirlerdi. O zamanlar daha müziğimizin depresif bir atmosferi vardı. Dinlediğimiz sevdiğimiz müzikleri çalıyorduk. Şimdi dert edilecek çok fazla sorumluluğumuz olduğu içindir belki daha neşeli ve hayatla dalga geçen bir müziğimiz var.
MELİS: İlk konserimizi Beyoğlu Gitar’da verdiğimizde bu kadar uzun soluklu olacağımız aklımın ucundan geçmezdi. Aradan geçen yıllarda sahnenin verdiği o müthiş keyif, yorgunlukla karışık mutluluk, işimize duyduğumuz heves ve sevgi hala ilk günkü gibi devam ediyor. O zaman da aldığımız güzel yorumlara şaşırıyordum, hala da şaşırıyorum çünkü biz aslında müziği çok seven iyi arkadaşlarız. Hem sevdiğin şeyi yapıp hem de güzel yorumlar almak hayatta pek sık olmuyor. Biz sadece o işi yaparak mutluyken ve sadece bu yeterliyken bir de güzel tepkiler almak… Kendimi çok şanslı hissediyorum.
4) Mustafa Altıoklar’ın “Kız Takımı” dizisinde “Dibini Gör” isimli besteniz ile yer aldınız. BBC belgeselcisi Amanda Burrell tarafından görüntülendiniz. MTV-TTNET yarışmasında Fırat Çavaş aranjesi ile “Sen” parçasıyla müzik ve video dalında birincilik aldınız. Bunca başarıya rağmen sesiniz neden yeteri kadar duyulmadı sizce? Ya da siz hak ettiğiniz yerde olduğunuzu düşünüyor musunuz? Ünlü olmak ile aranızda duran engel ne?
SELİN: Bence bu çok güzel bir soru. Bizi bilen bilir diye düşünüyorum. Sürekli insanların önüne çıkan, bıktıran, ittirilen bir grup hiç olmadık, olmak isteyeceğimizi de düşünmüyorum. Ben her zaman hayatta hak ettiğimiz yerde olduğumuzu düşünüyorum. Ünlü olmak bir amaç değil araç olmalı, insanların hayatında bir fark yaratıp iz bırakabilecekseniz ünlü olmalısınız. Yoksa ben evde kendi başıma da şarkı söylerim, ünlü olmak gibi bir amacım hiç olmadı.
PELİN: Sesimizin duyulmadığını düşünmüyorum. Ünlü olmak gibi bir rotamız olmadı. Şirket gibi çalışmadık, grubu satılması gereken bir ürün gibi değil, sanatsal üretimlerimizi paylaşabileceğimiz bir platform olarak gördük.
MELİS: Türkiye’de çok ünlü ve popüler olan müziklere baktığım zaman durduğumuz yer ve çizgimizle gurur duyuyorum.
5) İlk albümünüz 2011’de yayımlanan “Ben Böyle Albümün…” üzerinden tam 11 yıl geçmiş. Neden bu kadar uzun bir ara verdiniz? İkinci bir albüm yok mu ufukta?
SELİN: Albüm benim için acayip sıkıntılı bir süreçti, hiçbir şey istediğim gibi olmadığı için ruh sağlığım bozuldu. Albüm çıkıp da ilk elime aldığımda ne olursa olsun doğru yolda olduğumu anladım, sadece benim veya grup elemanlarının istediği gibi olması aslında bencilce bir düşünceydi, biz önde üç kişi görünsek de oldukça kalabalık bir ekiptik ve ortak paydada buluştuk diye düşünüyorum. Biz hızlı bir grup değiliz, pop hiç değiliz, ağır bir grup olduğumuzu düşünüyorum, bu kadar uzun zaman geçmiş olmasını da ara vermek olarak görmüyorum, hayat devam ediyor, biz de yaşamaya devam ediyoruz. İkinci albümün ne zaman geleceği belli olmaz, organize olup karar vermemiz gerekiyor. İlk albüme sığmamış olan ve kaydedilmesi gereken özellikle Melis’in onlarca bestesi var, bir ara yaparız diye düşünüyorum ama ne zaman, nasıl bilemiyorum.
PELİN: Bu sorunun da cevabı önceki cevapta. Satılması gereken bir ürün olarak görmeyince bunu kabul edecek yayımcı bulmak da zorlaşıyor. Ara ara yeni kayıtlarımızı bağimsız olarak yayınlıyoruz.
MELİS: Albüm olmasa da sık sık yeni tekliler yayınlıyoruz. Geçtiğimiz yıl iki yeni parça, son birkaç yılda da “Kimse Duymaz”, “Aynı Değilsin” ve “Uçman Lazım” adlı üç yeni parça ile “Aşk” “Kork” “Rüya” “Alev” ve “Dibini Gör” adlı beş eski şarkımızı yeniden yayınladık. Online ve canlı konserlerde performans vermek oturup doğum sancısı benzeri stresli bir süreç geçirmekten tatlı geldiğinden belki biraz daha yavaş üretiyoruz ancak önümüzdeki dönemde yeniden stüdyoya girmek istiyoruz. Yeni şarkılarla dinleyicilerimizin karşısına gelmek kulağa çok güzel geliyor.
6) Müzik sektöründe kadın olmaktan bahsedecek olursak, piyasada kadın müzisyen olmanın zorlukları ile alakalı neler söyleyebilirsiniz? Erkek egemen bir sektörde cinsiyetinizden dolayı karşılaştığınız sıkıntılar oldu mu?
SELİN: Ben müziğin cinsiyeti olduğunu düşünmüyorum. Eğer bir kadın olarak müziği sadece “Kadının Sesi” olarak kullanmak isterseniz bu size kalmış. Kadın cinsiyetli bir insan olarak bu yönde hiçbir zorluk veya sıkıntı çekmedim. Sektörün erkek egemen olduğunu hiç düşünmüyorum.
PELİN: Kadın müzisyenin mutlaka çok güzel ve çekici görünmesi beklentisi en sıkıntılısı.
MELİS: Cinsiyetler arasında çok derin bir güç savaşı olduğunu düşünüyorum, bu aslında maalesef kadınların kodlarında bencillikten çok diğerlerini gözetmenin, korumanın olmasından kaynaklanıyor. Elbette ki benim bahsettiğim “kadınlık” karakteri herkes için geçerli değil, bence hiç kimse yüzde yüz kadın ya da erkek özellikleri taşımıyor. Bir spektrumun içerisinde karışık özellikler gösteriyoruz. Toplumda şu an herkese kendini kadın ya da erkek olarak yeniden tanımlama hakkı verilse çoğunluğun erkekler tarafında olacağını düşünüyorum. Cinsiyetlerin arasında fırsat eşitliği olmadığı için her sektörde olduğu gibi müzisyenlikle de kadınsanız çok daha iyi olmalısınız çünkü hatalarınız göz ardı edilmeyecek, affedilmeyecek, daha çok eleştirilecek ve daha yüksek standartlarla tartılacaksınız. Tatsız anılarımız da olmuştur ama kadın olmaktan da bu işi yapmaktan da vazgeçmeyeceğimize göre bu konuda kafa yormayı pek sevmiyoruz.
7) Sizce “Aseton” bir ‘girl band’ olarak neleri temsil ediyor? Müzikal anlamda felsefeniz ne? Bir sosyal mesaj verme kaygısı içerisinde misiniz mesela? Yoksa içgüdüsel, sadece duygularınızı ifade etme amacıyla mı yapıyorsunuz bestelerinizi?
SELİN: Cinsiyetçi bir grup değiliz. Temsil ettiğimiz şey yaşadıklarımız, tecrübe ettiklerimiz ve biriktirdiklerimiz. Aseton’un felsefesi nedir diye hiç düşünmedim, duygularımızı olduğu gibi yansıtmaya çalışıyoruz, oynamıyoruz. Sosyal mesaj vermeye çalışmıyoruz, yani yaptığımız müzik bir amaca hizmet etmiyor, daha çok duygu ve ruh hali paylaşımı yapıyoruz diyebilirim.
PELİN: Başlangıçta girl band olma hevesiyle kurulmamış olsak da zamanla üzerimize uygun görülen bir giysi oldu. Türkiyede yaşayıp, feminizmi ve sosyal örgütleri savunmamak gibi bir lüksümüz zaten yok. Birbirini seven, kollayan, birbirine her zaman destek veren, üretken ve paylaşımcı kendi halinde kadınları temsil ettiğimizi düşünüyorum.
MELİS: Bu konuda dinleyicinin alacağı mesajlar çok kişiseldir ben ona karışamam. Sonuçta bizi her algılayan kendi tecrübesiyle filtreleyecek ve kendine göre yorumlayacaktır. Bu yüzden tek bir boyutta “şunu söylemek istiyoruz” diyemem. Benim için Aseton en çok “özgürlük” kavramını temsil ediyor çünkü en çok yapmak istediğim iş, bir başkası için belki aşk acılarını dile getiriyordur ya da bambaşka bir şeydir. Seray Sever bize “neyi siliyorsunuz” demişti bir ropörtajda demek ki ismimizden öyle iddialı bir mesaj almış, yakında kaybettiğimiz Billur Kalkavan ablamız “delikanlı kızlar grubu” demişti, halbuki düşünürseniz Aseton bir kozmetik malzemesi son derece kadınsı da olabilir, kişiden kişiye kendi tecrübesi çerçevesinde algı çok farklı olabiliyor. Biz neler yaşıyorsak onu anlatıyoruz, içinde sosyal mesaj ya da duygu ifadesi bulacak olan dinleyicinin kendisi. Örneğin “Kimse Duymaz” şarkısının girişinde Ankara Gar patlamasının sesi var, bu bizim tecrübemize göre bambaşka bir şarkı, dinleyici için bambaşka olabilir.
8) Beste yapma sürecinde nelerden ilham alıyorsunuz? Tarzından etkilendiğiniz müzisyenler/gruplar kimler/hangileri?
SELİN: Beste yaptığım zaman kendi hayal dünyamdan veya tecrübe ettiğim ve çok etkilendiğim olaylardan ilham alıyorum. Bu konuda gerçekten çok üretici değilim, içimden beste yapmaktan çok şarkı söylemek geliyor. Öncelikle Türkçe söz – beste olarak Melis’in bestelerine hayranım. Son birkaç senedir de Die Antwoord ve Grimes’dan baya etkileniyorum.
PELİN: Şehirli kadınların hikayeleri, kendiyle çatışması, dalga geçmesi, aşkları, sarhoşlukları, duygusal dengesizlikleri vs. Ella Fitzgerald, Tori Amos çok etkilendiğim müzisyenler.
MELİS: Tarzından etkilendiğim ve beslendiğim sanatçılarla benim ürettiklerim pek benzemiyor. IAMX çok seviyorum. Beste yapma sürecinde aslında en çok sessizlikten ilham alıyorum diyebilirim. Uzun bir süre bir şey yapmayınca sessizliğin içinde bir şeyler duymaya içimden şarkı söylemeye başlıyorum aklıma sözler geliyor, hemen gitarı alıp onları çalıyorum. Durduk yerde öyle bir şeyler oluyor.
9) Müzik dışında başka sanat dallarıyla da ilgileniyor musunuz?
SELİN: Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı mezunuyum, fotoğrafları ve videoları yamultmaya bayılırım. Karakalemleri, pastel boyaları çok severim. Eskisi kadar sık olmasa da arada çizer boyarım.
PELİN: Türkiye’de 5 para etmeyen bir çok yeteneğimiz var.
Melis: Pelin ve Selin mütevazi davranmış, Selin aslında muhteşem bir görsel sanatçı, ilk tanıştığımızda çizimlerine hayran olmuştum, albüm kapağımızı çok güzel şekilde tasarlamış her şarkıya muhteşem illüstrasyonlar yapmıştı ama ticari kaygılar sonucu maalesef o şekilde yayınlamayı kabul ettiremedik, hala içimde uktedir.
Pelin de birden fazla görsel alanda becerikli, çizimler de yapıyor bir de acaip güzel örgü örüyor. Ben sanattan çok sporla ilgilenmeyi seviyorum.
10) Şu anda hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz? Geleceğe yönelik hedefleriniz neler?
SELİN: Şu sıralar Aseton dışında uğraştığım bir şey yok. Gelecek üzerine bir plan yapmıyorum, var olan hayatıma iyi hissedeceğim şekilde yön vermeye çalışıyorum.
PELİN: Her İstanbullu gibi önümüzdeki 6 ay hayatta kalabilmek.
MELİS: Gruba olabildiğince zaman ayırmak, daha çok konser vermek, yeni şarkılarımızı kaydetmek, Pelin’in harika besteleri var daha önce Aseton’da hep Selin ve Melis besteleri oldu, gizli hazine Pelin bestelerini gün yüzüne çıkarmak istiyoruz
11) Müzikal anlamda en ütopik hayaliniz ne?
SELİN: Herkesi şoka sokacak ve uzun süre etkisinden çıkılamayacak bir parça seslendirmek olabilir, böyle bir beste yapabilecek kabiliyetim olduğunu düşünmüyorum, belki Melis yapar.
PELİN: 80 yaşında kokoş ninemler olarak konser vermek 🙂
MELİS: Her şeyi bırakıp sadece müzik yapmak.
12) Okurlarımız sosyal medyada sizi nereden takip edebilirler?
Youtube: Aset10line
Instagram: Aset10line
Ayrıca sık güncellemesek de web sitemizden tüm sosyal medyamıza ulaşabilirler: https://asetonband.wordpress.com/