İdil Çağatay: “Kısıtlanmayı sevmiyorum.”

Röportaj: Eylül AŞKIN (Click here for English: https://artsandseptember.blogspot.com/2024/01/idil-cagatay-i-dislike-constraints.html )

Bugünkü konuğumuz yine alanında oldukça başarılı, rengarenk bir kadın. Solist, enstrümanist, söz yazarı, bestekar, aranjör ve ses eğitmeni sevgili İdil Çağatay.

1) Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Biraz o kendinizi keşif aşamasından bahseder misiniz?

  • Müziğe olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Duyduğum her ses ve gördüğüm her enstrüman
    fazlasıyla ilgimi çekiyordu. Ulaşabileceğim bir yerdeyse mutlaka elime alıp ses çıkarmaya çalışırdım kendi kendime beste filan yapıyordum. Zaman içinde bu istek daha da güçlendi ve ortaokul itibariyle yolumu bu doğrultuda çizmeye karar verdim. Zaten okul korolarında her zaman hocaların tercih ettiği bir öğrenciydim. Bu da beni sürekli müziğin içinde tuttu. Sonra lise yıllarımda konservatuvara girme kararı aldım. Özellikle şarkı söylemek çok ayrıcalıklı bir yerdeydi benim için. Klasik müziğe olan ilgim beni operaya yönlendirdi. Enstrümana olan tutkum da arp bölümüne girmeme sebep oldu. İkisini birlikte yürüttüm. Hala ikisi de çok büyük tutkularımdandır.

2) İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Bölümü mezunusunuz ve hem
öğrenciliğiniz süresince hem de mezuniyetiniz sonrası toplamda 8 yıl gibi uzun bir süre de
operaya emek vermiş, bu alanda çalışmalarınızı yürütmüşsünüz. Operadan Rock ve Metal
türlerine yönelişinizden, o kırılma noktasından bahseder misiniz biraz? Sizi bu değişikliğe iten
etkenler neler oldu ve “Kırmızı” grubunu kurmaya nasıl karar verdiniz?

  • Opera insan sesinin teknik olarak gelebileceği en yüksek nokta diyebilirim. Hala beni fazlasıyla
    büyüler. Zaten şu anda da aktif olarak klasik şan çalışmaya devam ediyorum. Yine konservatuvarda öğretmen olan şancı bir arkadaşımla bir klasik eser hazırlıyoruz. Önümüzdeki zamanlarda konser verme planımız var. Dolayısıyla tam olarak kopmuş değilim ama rock/metal türleri benim ruhumu özgürce yansıttığım alanlar. Daha yaratıcı hissettiğim bir alan. Sert soundları ve kirli vokalleri çok seviyorum. Bana daha gerçek ve hayatın içinden geliyor. Sonuçta hayat biraz distortion bir şey. Bir de operada icracı olarak var olabiliyorsunuz. Ben kendi sesimi bulup kendi düşüncelerimi aktarabileceğim, üretebileceğim sınırsız bir alan aradım kendime hep. Kısıtlanmayı sevmiyorum, tamamen özgür düşünmek ve kurallara takılmadan bunu aktarabilmek istiyorum her zaman. İç enerjimi daha rahat akıtabileceğim bir kanal oluyor bu soundlar. Biraz underground bir tarafım var, bunu yüksek sanatla yansıtmam çok mümkün olmuyor doğal olarak. 2004 yılında bunu fark ettiğim anda kendimi başka bir alanda başka bir sesle ifade etmeye karar verdim. Kırmızı’nın yolculuğu burada başladı. Grup olma fikri beni heyecanlandırıyordu. Birlikte bir şeyler paylaşıp, birlikte üretmek, sahnede o dostluğu ve enerjiyi yakalamak, fikirlerimizi birleştirmek çok çekiciydi. Sonra bir stüdyoda grubun davulcusu olan Aslı Polat ile tanıştık. Aynı şeyi istediğimizi görünce birlikte grubun temellerini attık. 2005’ten 2013 yılına kadar da aktif olarak başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde ve yurtdışında olmak üzere sürekli sahne yaptık.

3) “Kırmızı” grubu ile yakaladığınız bir sürü başarı mevcut. Ozzy Osbourne’ün ön grubu olarak
sahne almanız, ülkemizi temsilen Hollanda’daki Festival Mundial’e davet edilmeniz ve 2012
Eurock Marathon’da ikincilik kazanmanız herhalde uluslararası alanda bunların en
önemlilerinden. Tecrübelerinizden yola çıkarak Türkiye’deki rock/metal dinleyicisi ile
Avrupa’daki rock/metal dinleyicisi arasında ne gibi farklar gözlemlediniz?

  • Öncelikle bizim gelişmiş bir rock kültürümüz yok. Aslında olmasını da beklemiyorum. Nihayetinde doğduğumuzdan beri kulağımız ağırlıklı olarak monofonik ve makamsal müziklerle dolu. Bu tamamen o toprağın insanının kendini ifade ediş ve kendini buluş şekli ile ilgili. Rock ve metal gibi türler biraz asi ve sert söylemleri olan, günümüz meselelerine değinen, protest ve müzikal olarak alışkın olmayan kulaklara yorucu gelen türler. Dolayısıyla bu kültürün içinde büyümüş toplumlar ile aynı heyecanı duymakta zorlanıyoruz. Bizim dinleyicimiz çok daha durgun diyebilirim. Bir de genelde bildiği şeyleri duymak istiyor. Yeniliklere maalesef pek açık değil. Hala aynı şarkıların coverlarını duymaktan zevk alıyor. Bunu uzun seneler cover grubu olarak çalarken gözlemledim. Avrupa’da ise durum çok farklı. Gerçekten anı yaşayıp ilgi ve merakla izliyorlar. Çok saygılılar ayrıca. Genelde gözlemlediğim kadarıyla cover kültürü çok yok. İzlemeye gittikleri grupların kendi şarkıları daha çok ilgilerini çekiyor. Bu da haliyle daha çok üretime itiyor.
Created with RNI Films app. Preset ‘None’

4) Üst üste gelen bunca uluslararası başarı üzerine grupla İngilizce bir albüm yapmayı ve Avrupa
pazarına da açılmayı düşündünüz mü?

  • Evet, düşündüm ve hala da düşünüyorum. Halihazırda tohumlarını attığım bir albüm projem ve
    sözlerini yazdığım bestelenmeyi bekleyen bir de single var. Ama şu anda üzerine çalıştığım Türkçe bir albüm var ağırlıklı olarak ona konstantreyim . Biter bitmez başlamayı düşünüyorum.

5) 2011’de kendi yapım ve organizasyon şirketiniz RedRec Müzik Yapım’ı kurdunuz. Söz yazarı,
bestekar ve aranjör kimliğinizle kimlerle ya da hangi projelerde çalıştınız?

  • O şirketi kimseye bağlı olmadan kendi işlerimizi özgürce yayınlamak için kurdum. İlk zamanlar
    Kırmızı’nın projeleri için görüştüğümüz bazı majör şirketler oldu fakat vizyon olarak asla aynı noktada olmadığımızı, ticari kaygıların bizi kısıtlayacağını ve şekillendirmeye çalışacağını çok net gördükten sonra farklı bir şeklide yürümeye karar verdik. Hatta ilk yayınladığımız singleda biraz daha yakın olduğumuzu düşündüğümüz kişilerle ve bir plak şirketiyle çalıştık ama yine beklediğimizi bulamadık. Bunun üzerine REdRec’i kurup kendi yolumuzda yürüme kararı aldık. Aslında ticari bir amaç hiç olmadı. Tamamen özgür olmak için kurulmuş bir plak şirketiydi. Kendi dışımızda iki arkadaşımıza albüm çıkardık sadece. Bunun dışında genelde her şeyi kendim için yapıyorum. Kendi sözümü ve bestemi yapıp aranje etmeyi tercih ediyorum. Ama tabi prodüksiyon aşamasında müzisyen arkadaşlarım fikir ve enstrümanlarıyla katkıda bulunuyorlar.

6) Sözünden, bestesine, bestesinden aranjörlüğüne hemen hemen çoğu şeyini kendi yapan
güçlü bir kadın olarak piyasada bağımsız bir kadın olmanın zorluklarına maruz kaldınız mı? Bu
zorluklarla nasıl mücadele ettiniz?

  • Bağımsız olmak kolay değil. Arkanızda güçlü bir prodüksiyon şirketi yoksa sesinizi duyurmanız biraz daha zor oluyor. Bir ekibin yapması gereken şeyleri siz kendiniz yapıyorsunuz. Bu da ciddi bir efor ve zaman demek. Biraz yorucu olmakla beraber bu bir tercih. Daha fazla şey düşünmek ve kafanızda sürekli açık sekmelerle yaşamak zorundasınız. Bunun en olumsuz tarafı zihninizde tasarladığınız şeyleri hayata geçirirken aynı anda birçok şeyle ilgilendiğiniz için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu da üretim hızını biraz düşüren bir durum. Daha az uyuyarak ve daha fazla çalışarak üstesinden gelmeye çalışıyorum.

7) 2013 yılında Cumhuriyetin 90. yılı anısına “Cumhuriyet 90 yaşında” isimli bir şarkı yazdınız. Bu
yıl Cumhuriyetin 100. yılı için de bir şarkı yazacak mısınız?

  • Aslında “Cumhuriyet 90 yaşında” yı yazdığım an itibariyle aklıma düşen bir fikir bu. Umarım buna
    motivasyonum ve gücüm olur. Hatta şu anda bunu sormanız bile benim için bir motivasyon sebebi. Kim bilir belki yarın başına otururum. 🙂

8) 2015 itibariyle müzik kariyerinize solo olarak devam ediyorsunuz. Özellikle 2018 yılında
çıkardığınız “Ateşler İçinde” albümünüz oldukça beğeni topladı. Yeni albüm için belirli bir
tarih var mı?

  • Kendime sürekli bir tarih veriyorum fakat araya başka şarkılar giriyor. Birden kendimi onlarla
    uğraşırken buluyorum. Günümüzün toplumsal meselelerine değinen konsept bir albüm olacağı için olabildiğince dikkatli ve anlamlı olmasına gayret ediyorum. Bazen başına oturup bir kelime için saatlerce uğraşıyorum ya da aklıma düşen birkaç notayı yazıp kalkıyorum. O yüzden biraz zaman alıyor. 2024 yılının ilk aylarına yetiştirme niyetindeyim. Şimdilik kafamdaki tarih bu ama bir anda yoğunlaşıp daha önce de bitirebilirim.

9) Siz aynı zamanda bir ses eğitmenisiniz ve bu işi uzun yıllardır yapıyorsunuz. Kimlerle
çalışıyorsunuz ya da kimlerle çalışmayı tercih ediyorsunuz? Şu anda müzik piyasasından
tanıdığımız öğrencileriniz de var mı?

  • Aslında öğrenci skalam çok geniş ve genel olarak vokalist adaylarından oluşuyor ama onun dışında hobi olarak şarkı söylemek isteyen, sesi ile problemleri olan ya da kendini daha iyi ifade edebilmek için sesini geliştirmek isteyen öğrencilerim de var. Öğrencimi seçerken karşılıklı bir uyum gösterip gösteremeyeceğimiz benim için çok önemli. Nihayetinde karşılıklı bir efor ve özveri söz konusu. Onun benden bir şeyler alabileceğinden ve benim ona bir şeyler katabileceğimden emin olduğum kişilerle çalışmayı tercih ediyorum. Biraz butik bir çalışma stilim var. Sadece sesleri ile değil, sahne duruşundan yazdığı söz ve bestelediği şarkıya kadar elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Herkes için ayrı bir dil geliştirip aktarım yapmaya, onları anlamaya, psikolojilerini çözmeye ve ona göre bir formül tasarlamaya gayret ediyorum. Nihayetinde ses çok mahrem bir şey. Psikoloji ile direkt olarak bağlantılı. Şu ana kadar birçok öğrencim oldu. İçlerinde kendi şarkılarını yapıp yayınlayanlar var. Sizin en çok tanıdığınız Uğurhan Özay, Dolu Kadehi Ters Tut isimli grubu ile şu anda çok güzel işler
    yapıyor. Onun dışında kendi kanatlarıyla uçmaya hazırlananlar var. Onlar da zaman içinde seslerini duyuracaklar.

10) Bundan sonrası için kendinize koyduğunuz hedefler neler?

  • Şu anda yeni bir single üzerinde çalışıyorum. Onun dışında bir Türkçe bir İngilizce albüm projem var. Bir de İngilizce bir single üzerinde çalışıyorum. İlk hedefim onları hayata geçirmek. Onun dışında konserlere devam ediyorum. Hedefim her zaman daha fazlasını üretmek.

11) Müzikal anlamda en ütopik hayaliniz ne olabilir?

  • Bir müzikal yazmak. 🙂 Onun da tohumlarını attım aslında ama o biraz daha zamana yayılıp
    olgunlaşması gereken bir proje. Sahnelendiğini görme fikri beni çok heyecanlandırıyor. Nihayetinde sahne sanatlarından geldiğim için bir konu üzerine yazılmış bir libretto, onun ruhunu yansıtan müzikler, dekor ve kostüm beni çok etkiliyor.

12) Müzik dışında ilgilendiğiniz başka sanat dalları da var mı?

  • Genel olarak plastik sanatlara ilgim var. Özellikle heykel beni çok heyecanlandırıyor. Zaten hayatımda müzik olmasaydı büyük bir ihtimalle heykeltraş olurdum. Belki bir ara öyle bir zaman dilimi yaratırsam hobi olarak uğraşırım.

13) Okurlarımız sosyal medyada size hangi kanallardan iletişim sağlayabilirler?
Instagram ağırlıklı olmak üzere facebook ya da twitterdan ulaşabiliyorlar. Genelde cevapsız
bırakmıyorum 🙂

http://www.idilcagatay.com

http://twitter.com/cagatayidil

http://instagram.com/idilcagatay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Manşet Haberler ...