Derya Onaran Sosyete Art’ta!

SÖYLEŞİ: Suna Baykam Sapan

  1. Sosyete Art’a hoş geldiniz. Yazar olmak için içinizden gelen istek nasıl doğdu? Neler yazmak sizin stiliniz?

Bir istek doğmadı aslında. Kendimi bildim bileli okuyor ve yazıyorum. Bence esas nokta, doğru anı yakalamak. Zaten içinizde bu güdü varsa ve belli bir yeteneğe/ifade gücüne sahipseniz yazmaya başlıyorsunuz ve devamı geliyor. Ben de bir an yazmaya başladım -yazar hissi ile- ve o andan itibaren de profesyonelleştim. Her şeyi yazabiliyorum, belli bir ayrımım yok. Bunu da çok okumaya, düşünmeye ve yazdığım şeyler öncesine kafamda sürekli kurgulamaya borçluyum.

Bunu paylaşmak zor ama “Gelecek Asla Gelmeyecek” ve “Az” öyküleri okunduğu zaman şiirsel bir üslup görülür. Bence insanları da dili de bu kadar rahat kullanmam, soyut ve imgesel ifadeleri çok daha akıcı bir biçimde vermemi etkiliyor. İnsanları etkilemek içerikle ve biçimle mümkün. Dil bu yüzden çok önemli ama içeriği de ikinci plana atamam. Yazdığım her şeyde felsefi bir alt metin var. Doğal olarak bu, okuyucuyu sorgulamaya itiyor. Düşünen okuyucu, kullandığım dil ile de başka bir düşünme tarzına kavuşuyor.

Şu ana kadar bir tane kitabım yayımlandı, o da öykü kitabım, “Gelecek Asla Gelmeyecek” ve bir şey paylaşmak çok kolay değil çünkü yedi tane öykü var ve birçok tema barındırıyor. Distopyadan tutun da sınıf çatışmasına, bireyin yalnızlığından aşka… Okumak gerekiyor, okuyucular benimle paylaşsın ki üstüne daha çok şey konuşabilelim.

Mart 2023’te Gebze’de gerçekleşti. Başka günler de olacak, planlama yapmak çok kolay değil çünkü hayatım da fazlasıyla yoğun ama okuyucularla imza gününde olmasa bile, sosyal medya aracılığı ile buluşuyoruz. Bazen karşılaştığımızda imzalatıyorlar kitaplarını, bazen de oturduğum semte geliyorlar. İlginç bir bağ var birçoğuyla aramda. Mesela on tane kitap alan için ben gittim imzaladım. Bir adım gelene on adım da gidebiliyor insan.

Kapak çok önemli. Ayrıca sosyal medya, günümüz için en büyük pazarlama aracı. Kitap orada paylaşıldığı zaman içindekiler okuyucuya çok dikkat çekici bir şekilde verilmeli. Okuyucu merak etmeli, daha okumadan ısınmalı kitaba. Başka türlü zor… İnsanların önceliği kitap almak ya da okumak değil ama sanat da bir ihtiyaç. Doğal olarak bu süreçte en iyi yol, sosyal medya aracılığı ile kitabı bütünsellik içerisinde pazarlama ve her okuyucunun kendine göre bir şey bulacağını sezdirme. Kapak da bu yüzden önemli, ilgi çekiyor en başta.

Üç dört tane daha öykü kitabı yazıp romana geçebilirim, üstünde çalıştığım şeyler var. Yahut düşünce yazılarına ağırlık verebilirim çünkü bu tarz felsefi metinleri okumayı çok seviyorum, sevdiğim için de öykülerimi etkiliyor en başta. Belki en sonunda edebi kısmını bırakıp işin felsefi kısmı ile ilgilenmek, dünya adına bir şeyler söylemek mümkün olur. Tabii bir plan yapmıyorum, daima öykü de yazabilirim ama hayat bu, ne olacağımız meçhul.

Her şeyden önce çok farklı kişileri okumalarını, anlamaya çalışmalarını, sorgulamalarını, başka okuyan insanlarla tartışmalarını, düşüncelerini doğru ifade edebilmelerini, notlar çıkararak kendi yollarını çizmelerini ve bir şeyler tasarlamadan önce kendilerini ruhen rahatlamış hissetmelerini öneririm. Çok çalışarak iyi bir yazar olunabilir mi? Olunabilir tabii ki ama özel bir kalem olmak yetenek işi, hiçbir yeteneğiniz yoksa zaten olamazsınız. Gençler önce bunu düşünsün: Yeteneğimiz var mı, bizden yazar olur mu? Varsa çok çalışsınlar, emeksiz olmaz. Yoksa da çok çalışsınlar ama çok üst bir performans beklemesinler kendilerinden. Yetenek çok başka bir his, her yazar aynı tadı vermiyor nihayetinde. Okumak ve anlamak da bir yetenek, bu da sizi belli seviyede bir yazar yapıyor ama tek başına yazar olabilmek ve düşünselliği ile ifadelerini en üst seviyede birleştirmek fazlasıyla zor. Yetenek çok büyük bir avantaj, buna güvenen varsa devam etsin yazmaya ama yeteneği yok diye kimse de yazmayı bırakmasın, dediğim gibi kimin ne olacağı belli olmuyor bu hayatta. Okumak, anlamak, sorgulamak ve emek verebilmek çok önemli. Yılmamak, yazdığını geliştirmek, sürekli çalışmak… Yazar olmak da zor iş.

Yaratıcılık, ilk olmazsa olmazım. Farklı bir şey ortaya koymuyorsam neden yazayım? Gerek içerik gerek biçim gerek dil olarak farklı bir şey ortaya koymalıyım ki insanlar okuduklarında başka bir tat alsın ve okumaya, merak etmeye devam etsin. Zaten iyi bir yazar olmak da bu yaratıcılıktan yani yetenekten geçiyor. İkinci olmazsa olmazım okumak. Yeni ve farklı şeyler okumayı çok seviyorum. Sadece edebî değil, pozitif ve sosyal bilim alanlarında da okumalar yapıyorum. Bu da benim düşünce yapımı, kültürümü güçlendiriyor. Son olarak da odaklanma diyebilirim. Her zaman çok iyi bir öykü yazılmaz. Kendimi hazır hissettiğim zaman durmuyorum, yazıyorum ve devamı geliyor. Zorlamıyorum kendimi, ana bırakıyorum. Taslaklar ve düşünceler var ama vakti geldiği zaman hepsi yerini buluyor. Anı yaşıyorum, anı yazıyorum.

Bence böyle bir mesajı olamaz çünkü her edebi eser birbirinden farklı. Sadece belli dönem ve gruplar açısından değerlendirmeye gidilebilir bu evrensel mesaj hususunda. Toplumcuların bir mesajı vardır, milliyetçilerin vardır, postmodernistlerin vardır… İllaki bir cevap istiyorsanız şunu diyeyim: Edebiyat, mutlulukla yürütülmez. Temelinde mutsuzluk, sıkıntı, kavga vardır. İnsanlar mutluluklarını değil de dertlerini paylaşmak isterler, azalacağına inanırlar. Mutluluk daha bencildir, dert daha ortak bir kavram. Derdi olmayan yazmaz. Benim de derdim var ki yazıyorum. Nazım’ın da vardı, Steinbeck’in de, Marquez’in de… Öyle bakmak lazım. Bir de sürekli “evrensel mesaj” arama durumu da sorunlu. Evrene bu kadar mesaj yolluyoruz da dönüşünde ne oluyor? Mesajlar sorunlu ya da bizim yollama şeklimizde bir sorun var. Çok derin mesele, işin felsefesi de burada ama yanıtım şimdilik bu kadarla kalsın.

    İkinci kitabım hazır. Bir yarışmaya katıldım kitap dosyası ile ve sonucunu bekliyorum. Ona göre bir yol çizeceğim kendime, hangi yayınevi ile çalışacağım belli değil ama adaylar var tabii görüştüğümüz. Kitabın içeriği “kara mizah, politika, distopya” ile bezenmiş olacak. Birinci kitaba benziyor ama daha farklı içerikler var, sonuçta yazan benim ve bunca benzerlik de normal. Yine birinci kitap gibi çok fazla gönderme var, okuyucular hem dili sevecek hem de öykülerin içeriği epey komik/düşünsel/eleştirel gelecek onlara. Farklı bir harman oldu, ben de merakla bekliyorum akıbetinin ne olacağını. Çıktığı zaman yine konuşuruz üstüne.

      Şahsi hesabım var: “ig: deronaran” ancak bunu sadece arkadaşlarım için kullanıyorum. Bir de okuduğum kitapları paylaştığım bir kültür sayfam var “ig: deryaninkutuphanesi” şeklinde, buradan da ulaşabilir okurlar ve takipçiler. İmza günlerini de paylaşıyorum ya da yeni yazdığım bir yazıdan ufak bir parça vs. Okurlara her zaman kalbim açık, sevgiler…

      Exit mobile version