EN SEVDİĞİ 10 ŞİİRİNİ SORDUK ALİ TALAŞ’A…

YAZAN : ALİ TALAŞ

BİRLİK

Eşarp bağlayıp, basma giyenlerle,
Zeytin yağlıyı, zevkle yiyenlerle,
“Korku” yerine, “sevgi” diyenlerle,
Darlık içinde, birlik yaşıyorum.

Hakk’ın yolunu, sezip seçenlerle,
Kıldan Sıratı, uçup geçenlerle,
Meyi, doluyu, kokup içenlerle,
Zorluk içinde, birlik yaşıyorum.

Kırklar samahın, darda dönenlerle,
Kendi nefsini, burda yenenlerle,
Canım Sıvas’da, korda yananlarla,
Zarlık içinde, birlik yaşıyorum.

Ali Garip’i, özden övenlerle,
Cehli, geceyi, yandan kovanlarla,
Cumhuriyeti, candan sevenlerle,
Dirlik içinde, birlik yaşıyorum.

Ali TALAŞ Aralık 2016 Fethiye

ALLI DURNA

Allı durnam yüksek uçar.
Bizim ele iner m’ola.
Deli gönül ona düşer.
Sızıları diner m’ola.

Ay mı desem, bilmem güneş.
Yanar yürek tutuşur döş.
Nazlı yarden gelen ateş.
Sular seller söner m’ola.

Nice zaman gelir geçer.
Dünya fani konan göçer.
Serçeşmeden sular içer.
Deli gönül kanar m’ola.

Ali Garip, gelir yazın.
El pençemi insem dizin.
Gülümseyen o gül yüzün.
Bizden yana döner m’ola.

Ali TALAŞ Mayıs 2014 Fethiye

CENNET

El kaldıran cennet yüzü göremez.
Genin taşır, hayat verir cenine.
Ayak altı anahtara varamaz.
Yaptıkları gelir durur önüne.

Yiğidinin doğrusunda, merdinde.
Yavrusunun, yuvasının derdinde.
Sabır, sebat, aşkla dönüp ardında,
Sahiplenmek, yorulmak her anına.

Boş gönlüne, sofrasına dolarak.
Rıza alıp, bahçesine dalarak.
Kavruk tene, ılık sular salarak.
Har bedeni sarıp, girmek yanına.

Ali Garip, gözde dalmak derine.
Nar yanakta yüzler sürmek yârine.
Kor dudaktan öpüp, kokmak yerine,
Neye çare, vurup kıymak canına?..

Ali TALAŞ Aralık 2019 Fethiye

KADINIM

Buğday tenin bedenime yaslayan.
Çoluk, çocuk hepimizi besleyen.
Evimizi yuva eden, süsleyen.
Baharım, yaprağım, çiçeğim, yârim.

Düşünür; geceleri uyku tutmaz.
Üzülür; dargınlığa niyet etmez.
“Yorgun”um! aşı yetmez, işi bitmez.
Ateşim, ocağım, akkorum, harım.

Anlat her şeyini gönül dostuna.
Yumuşak başını yasla göğsüme.
Tüm sıkıntıların aksın üstüme.
Temelim, direğim, namusum, arım.

Ali Garip, yuvasını düşünen.
Sıfatların en güzelin hak eden.
Ana olan, baba eden, can veren.
Kadınım, kısrağım, toprağım, karım

Ali TALAŞ Mart 2016 Fethiye

KIZILÇAM

Ben Erenbeleni’nde, tepede bir kızılçam.
Kırk üç derecede, kavurucu sıcakta,
taşların arasında yaşar giderim.
Ne gübre ne de su isterim.
Sonbaharda balımı veririm arılara,
size getirsinler diye.
Ayrı bir şifadır,
gövdemden toplanan reçinelerim…

Ben asırlık, ulu bir kızılçam,
Erenbeleni’nde, tepede.
Nice tahtacılar konup, göçtü buralardan;
pürlerimin içinden çıntar toplayan,
pos bıyıklı, saz çalıp türkü söyleyen,
samahında, niyezinde Osmanlı’dan saklanan…
Kerestelerimizi soydu, kesti, biçti,
tahtalar hazırladı.
İnsanlar kullandı, köyde, şehirde…

Ben Erenbeleni’nde, tepede,
asırlık, ulu bir kızılçam.
Karşıdan izlerim Fethiye’yi, güzelliği.
Mendos’u, Babadağ’ı, yaprakta buğulanan çiği,
İskele’de yağan yağmuru.
Babadağ’ın, Akdağ’ın karını görürüm.
Yarımada’nın tepelerine,
Mendos’un eteklerine doğru ilerleyen evleri,
villaları, azalan çamları görürüm.

Bir kızılçam, Erenbeleni’nde,
neler görürüm neler…
Yabancılara satılan villalar, evler,
en güzel yerlere demir atıp yerleşen,
Almanlar, İngilizler…
Kanalı görürüm Salıpazarı’ndan geçen,
masmavi körfez suyuna,
boz bulanık alüvyon toprağı getiren…
Dolan, kirlenen körfezi ,
çoğalan martıları görürüm, kirlilikten beslenen…

Erenbeleni’nden izlerim Fethiye’yi, güzelliği.
Yollarda, parklarda açan çiçekleri, renkleri…
Her gün artan arabaları,
Körfezin suyu ile yarımada arasına sıkışan şehrimi,
Uzak uzak park edip,
merkeze doğru akan insanlarımı görürüm.
Yol tutup, ehliyet ruhsatta eksik arayan polisleri,
hastane önlerinde, ambulans geçişini zorlayan,
araba kalabalıklarını görürüm…

Asırlık, ulu bir kızılçam,
her mahalleme kadar uzanan,
hortumlarını görürüm global sömürü düzeninin,
Her mahallemde açılan, tekelci süpermarketleri,
kaybolan mahalle bakkallarımı görürüm…

Erenbeleni’nin tepesinde bir kızılçam,
çarşıyı görürüm.
Ayakkabıcı Aptullah, terzi Salih, berber Durmuş’u görürüm.
Sanayide tamirci Osman, eksozcu Yusuf,
Mermerci Kadir, marangoz Recep’i görürüm.
Usta elleri tamir eder, yeniler, güzelleştirir.
Çırakları yok; çay söyleyen, “tamam usta” diyen,
getiren, götüren, ucundan tutan,
yapılanı pür dikkat izleyen…
Diren Aptullah, Salih, Durmuş, Osman….. diren.
Yok etmesin mesleğini, azgın bir global düzen.

Erenbeleni tepesinde bir ulu kızılçam,
Sol yanımdan, gün ışığı yansır seralardan.
Ramazan’ı görürüm, serada sobaları yakan,
ekmeğini koruyan, sabah ayazlarından.
Çocukları; Özge, Cansu, Mertcan, Hakan,
analarıyla birlikte domat toplayan…

Ben Erenbeleni tepesinde, asırlık, ulu bir kızılçam.
Bağışlayın, gözlerimi kapayamam.
Hepisini görürüm.
Aslına bakarsan;
Garip’tir beni yaşatan,
okşayan, sevgiyle saran.
Bindokuzyüz ellilerdeki büyük yangından kurtaran…
Kuruyan dallarım, zemheri ayazında,
Ali ustanın sobasında yandı.
Çorbası kaynadı, çocukları ısındı.
Sincap, kuş, karınca, böcek, … dallarımda,
kaplumbağa, fare, tavşan, yılan… gölgemde.
Daha niceleri… hepisini çok severim.
Kuru, sıcak poyrazlı bir günde,
bir kıvılcım atılıp yangın çıkmasın,
bu hayatlar, bu güzellikler yok olmasın diye,
dua ederim.

Yine de böyle bir yangında yanarsam eğer;
küllerimi Foça Mezarlığına dökün.
Hayatıma orada, erenlerin arasında,
Ali Garip’in başucunda,
Bir kırmızı gül olarak, devam etmek isterim.

Ali TALAŞ Temmuz 2019 Fethiye

KARA YÜZLÜM

Kara yüzlüm, kömür karam, baretlim.
Eli, kolu, ayakları kenetlim.
Bitmez borçlum, bankalardan senetlim.
Varım yoğum, benim iki gözümdür.

Eti sütü patronunda, sağılı.
Yürekler kor, donuk gözler buğulu.
Cesetleri üst üstüne yığılı.
Aman Allah! bu ne büyük hüzündür.

Kömür ocağından çıkmaz olaydım.
Cansız yüzlerine bakmaz olaydım.
Kış zemheri, soba yakmaz olaydım.
Isıtanım, koruyanım, közümdür.

Dün Zonguldak, bugün Soma, Elbistan.
Sonu gelmez uzar gider bu destan.
Ocaktan çıkarılan her dosttan.
Bi gerilen, bir asılan yüzümdür.

Ali Garip yüzün gülmez nicedir.
Gitti Karam, bir karanlık gecedir.
İsyanımız devrilesi gücedir.
Birliktelik, örgütlülük çözümdür.

Ali TALAŞ Mayıs 2014 Fethiye

YAĞMUR

Göğün katı gümbür, gümbür,
Çatır, çatır çatıştırır.
Kara bulut barut olmuş,
Öfkesini yatıştırır.

Eğri bacak! geldi yağmur.
Damla, damla atıştırır.
Çiçek, çimen, ekin, fidan,
Can suyunu yetiştirir.

Meğri’de güz yağmuru var,
Sık dallarda saklı kuşlar.
Teleklerin, tüyün açıp,
Islanmaktan korunmuşlar.

İlk molada silkelenir,
Cikir, cikir uçuşurlar.
Ev önünde, bahçelerde,
Kahvaltılık koştururlar.

Yağmur incitmekten korkar,
Toprak sevdiğini sarar,
Bu aşk, dünya üzerinde,
Cümle canlılara yarar.

Güneş tülü az aralar,
Eğilerek yere bakar.
Bu kadarı “yeter” derse,
Gökkuşağı sonra çıkar.

Puf koltukta sallar seni,
Sesi gelir sanki ninni.
Dışardaysan aç kocaman,
Pıtır, pıtır şemsiyeni.

Ali Garip, zarar nemi,
Koruyasın aileni.
Hakk saklasın; pabuç delik,
Ayak ıslak yürüyeni.

ALİ TALAŞ Ekim 2020 Fethiye

İNİŞ

“Çocuklar,
Siz yokuştasınız.
Şimdi çok çalışıp, öğrenecek,
Sınıflarınızı geçecek,
Ileride inişi göreceksiniz.”
Derdi öğretmenlerimiz.
İleri bakmayı öğrendik.
Başımızı kaldırıp, yokuşun bittiği yeri,
Zirveyi görmeye çalıştık.
Diplomalar aldık, işimiz oldu,
Ne mutlu…
Acaba iniş bu muydu?

Çoluk çocuk
Eksikler… dizelendi.
Çalışıp, toparlayıp,
Esenliğe çıkmayı bekledik…
Denkleştirip ödedik… Taksit, taksit…
Sıkıntı… sıkıntı…
Ay başlarını bekle… bekle…
Özekler tükendi…

Derken yaş kemale erdi.
Huzur belini aştık, sanki.
Motor rahatladı.
Enerji tüketmeden,
Iteleyip kakalamadan,
Uçar gibi gidiyoruz.
Dedikleri iniş bu olsa gerek.
Ne saban ne pulluk,
Ne kuvvet ne bilek,
Ne kazma ne kürek…
Haydi! sefayı sürek!..

Tutulmaz, zapt olmaz.
Freni patlamış kamyon gibi,
Uçup gidiyor zaman…
Çaresiz sürtünme kuvveti…
Bize doğru hızla geliyor, inişin dibi…
Ali Garip,
Meğer ne kısa sürermiş,
İnişin mutluluğu…
Kendini zorlamadan, sıkınmadan,
Islık çalıp türkü söyleyerek,
Çıkmak varmış yokuşu…

Ali TALAŞ Haziran 2020 Fethiye

HARMAN

Yer ısınır başakları açılır.
Ekin erer, orak, tırpan, biçilir.
Gün yükselir, gölgelere kaçılır.
Desteleri çıtır, çıtır kavuran.

Kur’ekini kucak, kucak kaldıran,
Höyük gibi, harman yere dolduran.
At dönerken, iri yarı bir insan.
Elde dirgen, desteleri deviren.

Harman yeri; iş yeri, sert bir meydan.
Düven, kızak; uzun, kalın tahtadan.
Alta, keskin çakmak taşı çakılan,
Üste insan, çoluk, çocuk oturan.

Doru, yağız, kır beygirler dizilir,
Hamit koşum, düven, düzen düzülür.
Yeleleri yellerinde süzülür,
Harman yerin toz, dumana çeviren.

Dön, dön… dön, dön… döne, döne beygirler,
Dörtnal koşar, yorgun düşer, yavaşlar.
Bir dem tıs tıs… tıs tıs… tırıs gezerler,
Döven, ezen… buğday, saman ayıran.

Çeç yapalım, yele karşı dik olsun,
Ballı, bolluk, bereketli, çok olsun.
Hizmet kabul, aldığımız hak olsun,
Ambarları, siloları dolduran.

Sen meltem ol, esen getir sevdiğim,
İnip, çıkıp eteğine değdiğim.
Ben bir yaba, sarı, yerden aldığım,
Avuç, avuç, önün sıra savuran.

Böcü börtü yesin, alsın gıdayı,
İşte harman; sap samanı, buğdayı.
Galbır, holuz, ele de gör sevdayı,
Çoluk, çocuk, tüm âlemi doyuran.

Döven kile, fakir alır bir okka,
Gelip gören yoksul alır, göz hakkı,
En alttaki; tavuk yemi “Topraklı”,
Gönül alıp, yüzlerini güldüren.

Ali Garip, ŞİİR HARMAN, kocaman.
Özlem, sevgi, düşünceden, duygudan.
Kadrin bilir, payın alır okuyan,
Çok okuyan; ki evreni eviren…

Ali TALAŞ Temmuz 2020 Fethiye

ÇAĞRI

Yalan dolan, dolan, dolan dolanı.
Gün dolanı, ay dolanı, dolanı.
Allı pullu, kastı belli yalanı,
Gene duydun, gerçeklere gel gayrı.

Hür yaşamı kuranlara bilenen,
İyi, güzel, uza karşı direnen,
Yeryüzünde, yüz on millet içinden,
“Bir tek daha var mı? yok mu?” bil gayrı.

İşgal altı Arap, kardeş vururken,
Özgür dünya haklarını korurken,
Bugün burda, vatandaşlık dururken,
Düne dönüp, sakın olma kul gayrı.

Kömür kara cehle şimşek şavkıtan,
Çözüm yolu şafakları ışıtan,
Ülkeleri yücelerde yaşatan,
Bilim sanat dünyasına dal gayrı.

Ali Garip, gönül ister kanatlı.
Gazte, görsel, sanal âlem kementli.
Avukatlık, ya

ÇAĞRI

Yalan dolan, dolan, dolan dolanı.
Gün dolanı, ay dolanı, dolanı.
Allı pullu, kastı belli yalanı,
Gene duydun, gerçeklere gel gayrı.

Hür yaşamı kuranlara bilenen,
İyi, güzel, uza karşı direnen,
Yeryüzünde, yüz on millet içinden,
“Bir tek daha var mı? yok mu?” bil gayrı.

İşgal altı Arap, kardeş vururken,
Özgür dünya haklarını korurken,
Bugün burda, vatandaşlık dururken,
Düne dönüp, sakın olma kul gayrı.

Kömür kara cehle şimşek şavkıtan,
Çözüm yolu şafakları ışıtan,
Ülkeleri yücelerde yaşatan,
Bilim sanat dünyasına dal gayrı.

Ali Garip, gönül ister kanatlı.
Gazte, görsel, sanal âlem kementli.
Avukatlık, yargı elde, kenetli.
Boyundrukta Cumhuryeti bul gayrı.

Ali TALAŞ Temmuz 2020 Fethiye

GÜLÇEMBER

Herkes ala karanlıkta, kabukta.
Gönlüm açıp dolunayı izlerim.
Tek o parlak, orta yerde, dorukta.
Aydınında gözlerini gözlerim.

Deli gönül mahcup eder, yüz yumaz.
Hatırımı yüksek tutar, yer komaz.
Söz erini sıkıştırma, söylemez.
Gülçemberde sırlarımı gizlerim.

Ali Garip, bıkmaz dinler sözlerim.
Doğu… batı, uyku tutmaz gözlerim.
Kışım, yazım, baharlarım, güzlerim…
Şavkı içre yüreğimi közlerim…

Ali TALAŞ Eylül 2020 Fethiye

KIŞ

Bıçkın poyraz, dağlar beyaz.
Dolu kar buz, tipi ayaz.
Aç perdeyi, görün biraz,
Yargınımı ısıtan yaz.

Karantina; gelir düştü,
Dere, salgın, sabır taştı,
Yar ıradı, gönül şaştı,
De vitamin akıtan yaz.

Rüzgâr! Yağmur deli yağdı.
Su bacadan, damdan siğdi.
Islaklık diz boyu ağdı,
Dön gel gayrı, koruyan yaz.

Sırtlandığı yükü atmış,
Düşün; canlar yola çıkmış.
Kısa kolu, şortu çekmiş,
Şıppak terlik sürüten yaz.

Ali Garip, aklım gülde.
Salmış saçı esen yelde.
Çamaşırı sermiş, telde,
On dakkada kurutan yaz.

Ali TALAŞ Aralık 2020 Fethiye

GİDEN

Gözler,
Neler, neler der!..
Ayaklar, izler.
Kimler, nerelere gider,
Ne ömürler yalnız biter,
İletişim eksiğinden!..

Özledim, diyemem belki ben.
Keşke çıkıp gelsen,
Bir akşam üstü.
Gün eksilirken.

Ali TALAŞ Nisan 2021 Fethiye

AĞAÇERİ

Elmacık kemiklerinden ileri,
usulca kıvrılan pos bıyıkları.
İçi dolu, sarkan,
taze darı püskülü gibi gür,
bağrına doğru inen, ak sakalı.
Arpacıklı, çapaklı gözleriyle,
kaldı gözlerimde…

Doğru olmayı, doğru söyleyip,
doğru davranmayı
ondan öğrendim.
Çekinirdim, korkardım,
ama severdim…
Tek oda, tahta barakada,
ne pişirelim, diye,
yakınmalar başladığında,
büyükçe bakır seğeni alır,
su doldurur,
içine dadıracak kadar şeker,
bayat darı ekmeğini doğrar,
karıştırır… yemek hazır.
Elde tahta kaşıklar,
irili ufaklı beş kardeş,
girerdik sofra bezinin altına…

Sofraya yağ, şeker, tuz.
Lambaya gaz.
Sabun … ihtiyaç bitmez.
Bakkala birikir, ister istemez.
Karagedik krom arıtmanın,
denize doğru akan,
“pasa kesiği”ni temizlerdi, her yaz.
Yıllık bakkal borcunu öderdi.

İlkbahar…
Hamit, pulluk, tarla sürülür,
aktarması, ikilemesi çapraz.
Mayıs sonunda darı ekilir.
Emeğimiz, ekmeğimiz darı;
Tohum atma, tekleme,
sulama, tuğunu kesme,
gece bekleme,
kırma, taşıma, soymaya kadar,
herkesin bir işi var.

Sonbahar…
Yatılı okula gidiş, otobüs bileti.
Hayvanlardan birini satmak,
onun derdi.
Kasap Hilmi kurnaz.
Ahıra bakar, en güzelini seçer,
yarı fiyatını söyler,
sırtını döner, yürür giderdi…

Dolma tüfeğiyle kemenesi,
eremeyeceğimiz kadar yukarda,
asılı dururdu, duvarda.
Keyiflenince bazı akşamlar,
uzanır alırdı kemeneyi.
Şekil verilmiş, kuru, hayıt dalına,
gergince bağlanan,
uzun at kuyruğu kıllarından yapılan,
yayı vardı.
Kılların üzerine çam akması sürer,
üç kulağı bura, bura,
cemdeki divanın sedasına,
üç teli getirirdi akorda.
Tellerde süzülen yay,
es gıı gıı gıııyy,
kaldı kulaklarımda…

Komşunun radyosunda duyunca
ihtiyar sesini,
Derin bir sessizlikle dinlerdi,
Aşık Veysel’i.
Saz çalma hevesimi görünce,
dut gövdesinden oyarak ince, ince,
ilk sazını, ilk sazımı yaptı bana.
Ben öğrendikçe, o da öğrendi,
daha iyilerini yaptı.
Kemenesi, sazları kaldı,
hatıra…

Çadırdan barakaya, eve,
yörüklükten yerleşik hayata,
bir nesil.
Toplama daşlarla örüyordu,
duvarlarını, yeni evimizin.
Elli yedi depremi vurdu.
Temiz urbalı adamlara sordu,
hasar gördü mü, diye.
Duvardan duvara,
mertekler uzattı, sıra, sıra,
üstünde tahta tavanı.
Havalandırma delikleri karşılıklı,
kurusun diye darı.
Kiremit altı mertekler, dilmeler,
paslı çivi ile gereme.
Hele “hayat”takiler;
Hem güneş gördüler,
hem yağmur,
geldi gider bir ömür,
ne bir hasar, ne çürüme…

Ali Garip,
yirmi altı yıl ayrılalı.
Gönlümde kocamaan!.. acı.
Toroslar’da tahtacı…
Başımın tacı.
Babam…

Ali TALAŞ Haziran 2021 Fethiye

YANGIN

Tarihinde;
Ormanından bir dal kesenin,
Başını kesen devletlüler var.
Cayır, cayır.
Kıpkızıl, alev alev.
Diyar, diyar. dekar, dekar,
Hektar hektar ormanlar.
Yanıbaşı Akdeniz, tonlarca sular.
Neye yarar?
Koca, koca hangarlar,
Uçaklar.

Ne kadar kolay, yok etmek yeşili,
Gözler önünde.
Çare?
Kenetli, eli kolu bağlı,
Ağlar, ağlar, ağlar…

Ali TALAŞ Temmuz 2021 Fethiye

İS

Akdağ eteğinde can var, hayat var.
Kuş, karınca, arı, sürü, çobanlar.
Hava ve su; tertemiz en güzeli.
Asırlık çam, basıradan bal damlar

Akdağ eteğinde ala bir keçi.
Yaylım gezer, döner, çalılar içi.
Nasıl kıydın ateşledin üç yerden.
Yoğurt, kaymak, peynir, var mı ki suçu.

Deli poyraz büklüm, büklüm çevrilir.
Her yan kurur çıtır, çıtır kavrulur.
Kaderim mi? kaderin mi Akdağ’ım?
Eteklerin alev, alev savrulur.

Akdağ eteğinde ağlar iki köy;
Malı, balı yanık, Çökek, Dereköy.
Ana burda, ata burda, aş burda.
Nere gidek, nere göçek, nere ooyy!

Ali Garip söyler, yanar yüreği,
Vatandaşım almış tırmık, küreği.
Söndür! koru! hepsi sana kalmıştır,
Çadırımın en son sağlam direği.

Ali TALAŞ Ağustos 2021 Fethiye

MAVİ

Çöz başındaki düğümleri…
Yele ver saçlarını.
Koyver ıslansın deryada.
Aç gözlerini, kulaklarını,
Kaçan sulara…

Ağaç çıplak, deniz çıplak, ay da…
Bak güzelliğe;
Pırıl pırıl,
Boncuk boncuk Boncuklu,
Kumburnu mavisi
Gözlerinle…

Ali TALAŞ Temmuz 2021 Fethiye

FETHİYE’DE PAZAR

Kur çadırı, birbirine yardım et.
Dikme üstü bez açılır, ucun tut.
Komşu gersin, sağlam yere bağlansın.
Şemsiye ve gölgelikler sağlansın.

Gelsin pikap, kamyonetler dolansın.
İnsin mallar, tezgâh üstü donansın.
İşte pazar hazır, sizi bekliyor.
Azaldıkça uç ucuna ekliyor.

Su ısınsın, tavşan kanı demlensin.
Esnaf, konuk, herkese çay söylensin.
Çaycı çıkar, elde tepsi dolaşır.
Sıcak çaylar her tezgâha ulaşır.

Bir sırada peynir, yoğurt, mandıra.
Serbest pazar, kim kimini kandıra?
Fiyatları üzerinde yazılı.
Soğan, domat, muz, patates dizili.

İşte Aynur, tezgâhında bazlama.
Yan sırada; ot, peynirli gözleme.
Tezgâhların önü sıra gidersin.
Dostlarınla datlı sohbet edersin.

Yerli tohum, eski lezzet bir yanda.
Ekolojik, doğal ürün sofranda.
Dağdan gelir çıntar, kuzu göbeği.
Çalba, çiriş, sarmaşık, dağ çileği.
Ne güzeldir dilkimenin yemeği!
Yumurtayla datlandırır damağı.

Peynir, zeytin, zeytinyağı, bal, tahin.
Kendi toprağında büyür çok ürün.
Süt, yumurta özel gelir köylerden.
Çabuk yetiş, tükeniyor beylerden.

Alışveriş giderken tüm hızıylan.
Yağmur geldi, giysi satan toparlan.
Bir de rüzgâr, savuruyor, çokça sert.
Islanmasın kumaşların, üstün ört.

Sergilere sulu sepken serpildi.
Deniz üstü, kara bulut yırtıldı.
Dostum davran, aç malını tekrar ser.
Şimdi gezer, sergi, sergi güzeller.

Akşam üstü, yorulanlar dinlensin.
Haydi kanka! seslen pazar şenlensin.
Rahatlatır deniz yeli, serin, hoş.
Koş abla koş! Bak tadına! ye, beleş!
Yeni kasa dökülecek, tutma sal.
Al abla al! Yanıklar’dan portakal.

Arsa, Seki, Çameli’den toplanır.
Kış boyunca depolarda saklanır.
Güne karşı kızarıyor yeni dal.
Elma! dışı yanakların gibi al!
İçi! Fethiye’den, gömeç gömeç bal!
Gel abla gel! Al abla al! Yine al!

Ali Garip, avazınca bağırır.
Türk, İngiliz, Alman, insan çağırır.
Elmaaaaa! Dışı yanakların gibi aal!
İçi! Fethiye’den, gömeç, gömeç bal
Geeeell abla geeeell! Aal abla aaaall!
Yine aaaall!

Ali TALAŞ Mayıs 2019 Fethiye

Exit mobile version