Gizem Koç Bakır, İlk Kitabı ile Sosyete Art’ta…
Günce Yayıncılık’tan çıkan ilk kitabı ile okurları ile buluşan Gizem Koç Bakır sizlerle…
Gizem Koç Bakır’ı anlatır mısınız bize?
Tabii. Adana’nın Ceyhan ilçesinde 1 Ocak 1990’da doğdum. Annem babam da Ceyhan doğumludur. Ama aslımız Malatya Hekiman’dan gelmedir. Hemen hemen onbir yaşıma kadar Ceyhan’da müthiş bir çocukluk geçirdim. 90’ların en heyecan verici kimsenin kimseden korkmadığı, özgürce, hava kararana kadar oyunlar oynadığım, çocuk olmanın getirdiği ne varsa o duyguları tek tek yaptım. 2001 yılında Ankara’ya taşınınca işler biraz değişti. Özlüyordum mahallemizi, arkadaşlarımı, komşulukları daha nice güzel olan her şeyi. Her tatilde ailem Ceyhan’a abimle beni büyükbabamızla, babaannemizin evine yollarlardı. Hani Ceyhan’da güneş enerjileri vardır ya bütün evlerin damlarında. Güneş, suyu ısıtır sıcak su ihtiyacımızı karşılarız. İşte biz de öyle olurduk içimiz ısınır, enerji dolar Ankara’ya dönerdik bir sonra ki tatile kadar bizi götürürdü bu enerji. Gel zaman git zaman Ankara’ya alıştık. Büyükşehir’in verdiği büyük olanaklar okul hayatımızda başarıya götürdü bizi. Ama aklımız da kalbimiz de Ceyhan’da kalmaya devam etti. Belki de bu sebeple Ninemin Ayak İzleri’ni yazdım. Bir kurguydu Ninemin Ayak İzleri ama içindeki karakterler içimizden birileriydiler. Daha sonra 2010 yılında evlendim. Şu anda Paris’te yaşıyorum. İki tane çocuğum var. Gurbetin getirdiği özlem var… Ama çekirdek ailemle beraber huzurlu bir hayatım var. Tabii kitaplarım ve yazdığım karakterlerim var…
Ninemin Ayak İzleri ilk kitabınız mı?
Evet kitap olarak basılmış ilk kitabım. Ama birkaç bitmiş projelerim var. Onlar da zamanı geldiğinde basılmasını mutlulukla bekliyorum.
Ninemin Ayak Izleri’ni ilk ne zaman yazmaya başladınız?
Hiç unutmuyorum 5 Mayıs 2021 gecesi ilk şu cümleyi yazdım “Merhaba ben İlkbahar Yaz. Evet, yanlış okumadınız, İlkbahar Yaz. Benim adım bu!” sonrası öyle aktı ki… Geceleri yatağımda sessiz sessiz yazarken hem gülüyordum hem ağlıyordum. Duygudan duyguya götürürdü beni İlkbahar. Bir kurguydu ama benim için onlar yaşıyorlardı. Aileme, eşime bahsederken gerçekte varlarmış gibi konuşurdum. Hatta annemle telefonda konuşurken hatırımızı sorduktan sonra “İleri Nine ne yapıyor kızım?” derdi. Karakterleri ete kemiğe büründürmek çok önemli onların yaşını, boyunu, kilosuna varana kadar gözünde canlandırıp sonra yüz hatlarını oluşturunca beliriveriyor kişilik özellikleri bir anda. Haftalar haftaları kovaladı, aylar ayları İlkbahar ve İleri Nine ellerimin arasında büyüyüverdiler. Tabii ben de onlarla büyüdüm. Bazen onlar bana öğretti, bazen ben onlara. 17 Ekim 2021 gecesi gözyaşlarım eşliğinde son vedamızı yaptık İlkbahar ve İleri Nine’yle.
Kitaplarınızı yazarken gerçek hayatta yaşadığınız olaylardan esinleniyor musunuz?
Kesinlikle. Bence yazmanın temeli gözlemlerle başlıyor. Etrafında neler oluyor, kimin ne derdi var, kim neyi anlatıyor ya da neyi anlatamıyor içinde ne fırtınalar kopuyor… Bu şekilde gözlemlediğimizde çerçevemiz büyüyor ve o zaman yapay karakterleri değil de gerçekte varolan kişileri kaleme alıyorsun. Empati kuruyorsun insanlarla. Herkese hitap ediyor yazılanlar o zaman. Bir karakterin başına gelenlere “Aa bu benim! Ben de böyle hata yaptım ya da ben de böyle sevildim, ben de böyle yapmalıyım ya da yapmamalıyım…” dedirtiyor. Bu sebeple gözlemlediğim ne varsa hayata dair yazmaya devam edeceğim. Bu vesileylede ben de içimde kopan fırtınaları, sevinçlerimi, mutluluğumu, öfkemi, hasret kaldığım ne varsa kaleme almış olacağım. .
Kitap yazarken destek önemli midir yoksa insan kendine yetebilir mi?
Tabii ki yeteceği bir çok alan vardır. Ama kendimize yetebildiğimiz yerde de bazen bir el ararız. İşte orada devreye destek giriyor. Aslında çocuklar küçükken değil büyüdükçe yaralanır. Bu yarayı büyüten ise özgüvensizlik, empatiden yoksun büyümek, değersizleştirmek, önemsenmemektir. Bu konuda ben şanslıydım. Her anlamda bana destek veren annem ve babam, her adımımda elimi tutan bir eşim, sen yürü kardeşim ben senin arkandayım diyen bir abim, annesine gururla bakan iki çocuğum ve eğitimimde desteğini esirgemeyen Salih Sıtkı Tekmen hocam vardı. Bunların bütününde de yaralanıp ama yarasını iyileştirerek giden ben vardım. Biliyordum çünkü arkamda kocaman bir dağ vardı.
Yurtdışında yaşadığınız için eserinizi yabancı dillere çevirmeyi düşündünüz mü?
Zamanı geldiğinde düşünüyorum. Ama şuan için önceliğim kendi anadilimde basılmış olmasıydı. İleride de yabancı dillere çevirmeyi çok isterim.
Kitabın kapağındaki fotoğraftaki mahalle sizin çocukluk mahalleniz mi?
Bizim, sizin, hepimizin mahallesi diyebilirim. Ceyhan’da özellikle 90’larda böyle mahalleler çoktu. Hayat doluydu her bir köşesi. Bahçe kapıları kilitlenmez, çocuklar kapılarının önünde oynar, mevsimine göre yetişen meyvelerden göz hakkını alır, paylaşmayı seven bir toplumdu. Aslında bence bu sadece Ceyhan’a özgü bir mahallede değil üstelik. Gaziantep’te de vardır böyle bir mahalle, Hatay’da da vardır, Edirne’de de vardır, Mersin’de de vardır, daha nice şehirlerde… Hepimizin çocukluğunun geçtiği mahalleler bunlar. Huzur veren, güven veren… Artık özlüyoruz böyle mahalleleri.
Ninemin Ayak İzleri kitabınla okuyucularına ne mesajı vermek istiyorsunuz?
Bazı insanlar kendilerine perde örter. Kendilerini göremez, göstermek istemez, görmek istemez. Ama aslında bizi biz yapan duygular içimizde saklıdır. Olmayana odaklanmak yerine olana odaklanırsak eğer kendi kendimize koyduğumuz engelimizi kaldırmış oluruz. Bu kitapta verilen mesaj ise birliğin ve beraberliğin ne kadar anlamlı olduğu, kendini bir şekilde hayatın akışına bıraktığında yolunun dikensiz değil dikenlere rağmen güzelliklere çıkabileceğidir.