MANŞET

DAMIEN HIRST’ÜN KİRAZ AĞAÇLARI: SONBAHAR İÇİNDE İLKBAHAR

            Baharın gelişini simgeleyen kırılgan çiçekli kiraz ağaçlarını izlemeyi çok severim. Birkaç yıl önce Japonya’da Tokyo’nun meşhur kiraz ağaçlı yolunda yürüme fırsatı buldum. Oradaki kadar çok sayıda ve ihtişamlı olmamakla beraber evimizin yakınındaki parkta da kiraz ağaçlı kısa bir yol var. Her yıl nisan ayında çiçekler açtığında ağaçların altından geçmek harika bir duygu. Çiçeklerin yoğunluğundan insan ufacık bir alanda olduğunu unutup kendini dev bir kiraz bahçesinde sanıyor. Beyaz ve pembe benekler insanı dış dünyadan koparıyor. Tabii ki Paris’te erken açan bahar ağaçlarının ömrü çok kısa: Sert hava koşulları o narin çiçeklerin en fazla iki haftaya kadar dayanmasına müsaade ediyor.

Yaz aylarını geçirdiğim uzun Türkiye seferimden Paris’e dönüşümde şehir beni tüm ihtişamıyla karşıladı ama insanın içini ürperten eylül serinliğini, rüzgarlarını ve yağmurlarını da üzerimden eksik etmedi. Kasvetli havada görülmesi gereken sergilere şöyle bir göz gezdirdikten sonra kararımı Damien Hirst’ün Fondation Cartier’deki “Çiçekli kiraz ağaçları” sergisinden yana verdim. Anlattığım tüm bu duyguları canlandırdığı için de adeta sonbahar içinde ilkbahara koştum.

            Sergiye ev sahipliği yapan modern bina bir lüks markası olan Cartier şirketinin kurmuş olduğu vakfın sergi alanı. Damien Hirst’ün yazı içinde bahsedeceğim farklı serilerinin devamı niteliğindeki kiraz ağaçları serisinin dünya prömiyeri burada gerçekleşiyor. Metal ve cam konstrüksiyonlu binaya giriş ve çıkış çok pratik. Zemin kat ve alt katta sergiler yapılıyor, üst katta ise özenle seçilmiş sanat kitaplarının ve her sergiye özel, katalog, kitap, dergi, çanta, poster, tişört gibi ürünlerin satıldığı bir kitapçı alanı var.

             Bu serginin bağlamını anlatabilmek için kısaca Hirst hakkında bilgi vermem yerinde olur. Sanatçı 1965 İngiltere, Bristol doğumlu, yani gerçekten çağdaşımız bir sanatçı. Parlak bir sanat öğrencisi, Genç İngiliz Sanatçılar (Young British Artists) grubunun kurucusu ve 1995 Turner ödülü adaylarından biri. Kariyerini koleksiyoner ve galerici Charles Saatchi’nin kanatları altında oluşturan çok disiplinli sanatçı Hirst, resim, gravür, heykel ve yerleştirme medyumlarını kullanıyor. Sanatçının ana temalarını saplantı, ölü doğa, hayatın doğum-ölüm döngüsü, zamanın akışı, kırılganlık ve geçicilik olarak sıralayabiliriz. Ayrıca Hirst çalışmalarında malzeme (madde) ve renkleri ön planda tutuyor. Sanatçının yukarıda saydığımız konuları ele aldığı ve kariyerinde belirleyici olan en çarpıcı ve bilinen işleri, dev akvaryumlarda bölünmüş ölü hayvan bedenleri sergilediği yerleştirmeler Natural History (Doğal tarih) serisi ve pırlantalarla kaplı bir kurukafa heykeli olan For The Love of God (Tanrı aşkına) eserleri.

            Peki, izleyende rahatsızlık duygusu yaratan işleriyle tanınmış sanat dünyasının asi çocuğu Hirst, acaba ölü hayvan bedenlerinden, görece yumuşak ve keyif verici kiraz ağacı çiçeklerine nasıl geçiş yaptı? Aslında bu sorunun cevabı sanatçının erken dönem resim serilerinde gizli. Hirst’ün sanat yaşamı boyunca tekrar tekrar döndüğü konu, renkli noktalar.

            1986 yılında, bu bağlamda gerçekleştirdiği ilk seri Spot Paintings (Nokta Resimleri), mekanik bir yöntemle yapılmış gibi görünen, eşit aralıklarla yerleştirilmiş, eşit büyüklükte ve farklı renklerdeki noktalar. Burada sanatçı, kendini çok rahat hissetmediği resim alanından yani tuvalden adeta siliniyor. Fırça darbeleri, degradeler yani insana ve sanatçıya dair izler yok denecek kadar az. Ancak tabii ki tüm işlerinde olduğu gibi bu erken dönem çalışmalarında da tekrar ve saplantıyı öne çıkaracak şekilde versiyon ve boyut yelpazesini geniş tutmuş.

            Sanatçının 2016 yılında gerçekleştirdiği Colour Space Paintings (Renkli alan resimleri) serisi ise Spot Paintings serisinin devamı niteliğinde. Bu resimlerde Hirst, ne nokta büyüklüklerini ne de aralıkların düzenini veya mesafesini gözetiyor. Bu kez, gelişigüzel büyüklükte ve aralıklarla, hatta noktaları birbirinin üzerine bindirerek resmettiğini görüyoruz. Her ne kadar ana tema olan yuvarlak form korunmuşsa da, dairelerin konturlarındaki yamukluklar ve resim yapılırken kazara tuvale sıçramış boyalar hemen her tuvalde göze çarpıyor. Sanatçı bize bu resimlerin insan elinden çıktığını ve sanatçının artık mekanik duygudan yani mükemmellik kaygısından uzaklaştığını anlatıyor.

                Hirst kiraz çiçeklerinden bir önceki serisi The Veil Paintings’de (Tül resimleri) ise sanatçı dokunuşunu özellikle öne çıkararak daha dışavurumcu bir yaklaşıma geçiyor. Bu seride noktalar ve renkler artık birbirinin içinde eriyip yitmeye başlıyor. Bu seride Hirst’ün esas konusu görseldeki geçirgenlik, bariyer, görünmezlik ve görünürlük arasındaki ince çizgi gibi kavramlar. Sanatçı hem noktaları bir ışık yansıması gibi kullanmasıyla empresyonist sanatçı George Seurat’nın geliştirdiği puantilizm akımına hem de fırça darbelerindeki agresif ve spontane davranışıyla soyut dışavurumculuğa gönderme yapıyor.

            Sanatçının parkurunda karşımıza çıkan bütün bu unsurlar, Çiçekli Kiraz Ağaçları (Cherry Blossoms) serisini daha iyi anlamamıza olanak veriyor. Kronolojik bir okumayla Hirst’ün dışavurumculuğu tavır olarak sakladığını ama soyut resimden bir nevi uzaklaşarak yüzünü figüratif resme döndüğünü söyleyebiliriz. Aslında tabloları incelediğimizde dallarıyla, yaprak ve çiçekleriyle ağacı tanıyabilmemize, tuvalden uzaklaştığımızda renklerden ve degradelerden gökyüzü veya su birikintisini algılayabilmemize rağmen, tabloların büyüklüğünden dolayı esere yaklaştıkça odak noktasını kaybediyor ve yeniden gizli ve soyut dışavurumculuğa dalıyoruz.

            Tuvallere yaklaştıkça, sanatçının fırça darbelerini, boya atışlarını, malzemenin kalınlığını fark etmeye başlıyor, renklerde kayboluyoruz. Aletlerin izleri, bize sanatçının beden hareketlerini ve tekniklerini anlama imkanı veriyor. Hirst’ün özgür yaklaşımı, 1950’lerin Amerika’sında New York’ta ortaya çıkan ve dripping yani boya fırlatma ve all over yani tüm alanı kaplama esasları etrafında şekillenen bir akım olan action painting yaklaşımından hiç uzak değil. Tuvallere baktığımızda ve hatta sanatçının atölye videolarını izlediğimizde sanatçının tuval etrafında hareket haline olduğunu, kâh boya fırlattığını kâh boyanın akmasına izin verdiğini ve tuvalleri adeta boya bombardımanına tuttuğunu görüyoruz.

            Çiçekli Kiraz Ağaçları serisi, Damien Hirst’ün sergi kataloğunda belirtildiği üzere iki önemli kaynağa referans veriyor. Bunlardan ilki Vincent Van Gogh’un meşhur tablosu Amandier en fleurs (Çiçekli badem ağacı). Bu tabloyu sanatçının eserleriyle yan yana koyduğumda teknikteki farklara rağmen duyguda gerçek bir benzerlik yakalıyorum.

İkinci referans sanatçının ilham aldığını belirttiği Japoncada çiçeklere bakmak anlamına gelen bir kelime: hanami. Sergideki iki tablonun isimleri baharda kiraz ağacı çiçeklerini izleme geleneğine gönderme yapıyor: Hanami Blossom ve Sakura Life Blossom. Katalogda yer alan kiraz ağacı çiçeklerinin kırılganlığına atıf yapan bir Haiku’nun ilk kıtasını sizinle paylaşmak isterim :

Kiraz ağaçlarının çiçeklerine bak !

Renkleri ve kokuları

Onlarla düşüyor,

Sonsuza dek kayboluyor,

Fakat bilinçsiz

Bahar geri geliyor.

Ikkyu XV. yüzyıl

            Son olarak Damien Hirst eserlerinin kaynağını Japon ağacı ve kültüründen aldığı için geleneksel Japon gravür üstadı Hokusai’nin Berlin Staatliche Müzesi’nde bununan Bullfinch and Weeping Cherry Blossom Tree (Şakrak Kuşu ve Ağlayan Kiraz Çiçeği Ağacı) eserini referans vermezsek, Hirst sergisi okumamız eksik kalır diye düşünüyorum.

Damien Hirst, “Hanami Blossom” (2018). Damien Hirst and Science Ltd. All rights reserved, DACS 2021/All paintings photographed by Prudence Cuming Associates

Saki no Hokusai litsu hitsu, Bullfinch and Weeping Cherry Blossom Tree, gravür, 25.3×18.8 cm, 1834

Peki doğanın kendisini model alan bu dar kadrajlı betimlemeler, sanatçının kalbinde yer etmiş, merakını uyandırmış ve sanat yaşamı boyunca hakkında düşündüğü konularla ne derecede ilgili?        

Kiraz ağacının çiçek mevsiminin kısalığından ve çiçeklerinin kırılganlığından yazının başında söz etmiştik. Damien Hirst işte bu kırılganlıktan yola çıkarak, hayattaki haz veren görsel şölenlerin, insana mutluluk ve zevk veren anların kısalığına dikkat çekiyor. Kısa dönemlerle çiçek açan ağaçları resmederek hayat ve ölüm döngüsünü işaret ediyor. Büyük sanatçılar basit görünen konulara eğilerek varoluşsal sorunlara parmak basıyor.

            Hirst’ün pandemi boyunca atölyesine kapanarak tek başınagerçekleştirdiği toplam 107 tablonun arasından seçilen 30 tuvali Ocak 2022’ye kadar görebilirsiniz. Cherry Blossoms serisini anlatan belgesel filme aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz:

Exit mobile version