SUNA BAYKAM SAPAN: Sosyete Art’a hoş geldiniz Nur Hanım. Işığı Kim Söndürdü? adlı son kitabınızı okurlarımıza anlatır mısınız?
NUR SERTER: Merhaba, Suna Hanım…
“Işığı Kim Söndürdü?” çoğumuzun aklında olan bir soruya yanıt aramak için yazıldı. Türk aydınlanmasını ve ondaki kırılmaların nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. İçinde yaşadığımız ve bizleri umutsuzluğa sürükleyen süreçte, Atatürk’ün yaktığı ışığın karartılmak istenildiğine tanıklık ediyoruz. Cumhuriyet Devrimlerinden verilen ödünleri üzülerek izliyoruz. Laikliğin aldığı yaraları, eğitimin tarikatlara teslim edilmesini, uygarlık yolunda atılan adımlardan geri dönüşü, sanata yönelik saldırı ve engellemeleri, özgürlüklerin ve hukukun yok sayıldığı bir ülkeye evrilmekte oluşumuzu görmeyen var mı?
Bu dönüşüm ne zaman başladı? Aydınlanmanın ışığı ne zaman karartıldı?
Bu süreci son yirmi yılla değerlendirmek yanlış olurdu.
Bu nedenle Cumhuriyet’in ilk dönemi aşıldıktan sonra verilen küçük ödünlerle başlayan süreç, buna istemeyerek de olsa yol açanlar, siyaset çarklarının Devrim karşıtlarında yarattığı cesaret ayrıntılı olarak bilinmeliydi.
Dönemin romanları, yaşanmış olaylar, anılar ve tarihsel bulgular incelenerek varılan sonuç şudur; Işığın söndürülmesi kollektif bir sorumluluğun sonucu olmuştur.
Kimileri az, kimileri çok sorumludur. Kimileri iyi niyetle, kimileri ise bilinçli olarak Devrim’i amacından uzaklaştırmakta rol oynamıştır.
Bu süreci iyi anlarsak, Aydınlanmayı yeniden başlatmak ve Işığı yeniden yakmak için gerekli atılımları yapacak güce de ulaşırız…
Kitap, yaşanmış öyküleri de kapsayarak bu süreci anlatıyor.
- Milletvekili olduğunuz dönemlerde hangi konular üzerinde en fazla zaman harcadınız?
NUR SERTER: 2007-2015 yılları arasında 8 yıl milletvekilliği yaptım. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi idim. Çalışmalarımın odağını eğitim ve kültür konuları oluşturdu. Öğretim üyesi olduğum dönemde de alanım sosyal politikalar ve eğitim idi. O dönemde yazdığım “ İnsan Merkezli Eğitim” kitabım özellikle Eğitim Fakültelerinde önerilen kitaplar arasında yer aldı.
Eğitim konusundaki girişimleri, çıkarılan yasaları yaşamım boyunca çok yakından izledim. TBMM’de de aralıksız olarak bu konuda çalıştım. Eğitim ve kültür alanında birçok yasal düzenlemenin engellenmesi konusunda yoğun emeğim oldu. Ama ne yazık ki, sonuç değişmedi. Türkiye Laik ve bilimsel eğitimi ve özgür sanatı yitirdi…
- Nur Serter bizlerle ne paylaşmak isterse bizler okuruz J Neler söylemek istersiniz biz sanatseverlere?
NUR SERTER: Türkiye’de yaşanmakta olan karartma toplumun tüm aydınlarını etkiliyor, en çok da sanatçıları, sanatseverleri… Özgürlük yoksa, bireyin duygu ve düşüncelerinin ifade aracı olan sanat da esaret altındadır. Açılan resim sergileri saldırıya uğruyorsa, konserler iptal ediliyorsa, kitaplar yasaklanıyorsa, heykeller günah sayılıyorsa sanatseverlerin de “dur” deme hakkını kullanmasının zamanı gelmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, tüm olumsuz koşullara rağmen bir Türk Operası besteleten, Ankara Konservatuarını, Senfoni orkestrasını kurdurtan, Halkevlerinde sanat çalışmaları yaptırtan ve sergiler açan Büyük Atatürk’e, bir Fransız gazetesinin manşetiyle ; “Yüzyılları Aşan Adama” , onun en büyük eseri olan Cumhuriyeti koruyarak borcumuzu ödeyebiliriz.
Benim isteğim, O’nu daha iyi tanımak, anlamak ve Aydınlanma Devrimini yeniden başlatmak için daha çok okumaktır.
Bildiğimizi zannettiklerimizin, bilmediklerimizin yanında sadece bir nokta kadar olduğunu anladığım için, hala tüm hızla okuyor, anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bu sürecin sanat aracılığı ile hız ve değer kazanacağına ve gönüllerde yer bulacağına inanıyorum.
- Size göre okuryazar olmak aydınlığımıza yeterli mi?
Okur-yazar olmak yolun başlangıcı… Ancak günümüzde diplomalı cehalet hızla yayılıyor. Aydın olmak için sadece okumak da yetmez. Aydınlanma felsefesinin mottosu; “ Kendi aklını kullanmaya cesaret etmektir”. Yolu açan; merak, sorgulama ve analiz yeteneğini kullanmaktır. Bu da insanın kendi aklını devreye sokması ile mümkündür. Merak edelim, kuşku duyalım, eriştiğimiz bilgiyi ya da veriyi lütfen sorgulayalım. Peşin kabuller yani dogmalar zihinsel karanlığın başladığı yerdir.
- Kültür ve sanat dallarının gelişmesi için daha neler yapılması gerekli?
Kültür ve sanatın gelişmesi için bireysel yeteneklerin ortaya çıkacağı özgür ortamlar hazırlamak gerekir. Eğitim sistemimiz bundan ne yazık ki yoksun. Nice gencimiz kendi sanatsal yeteneğinin yok edilmesini çaresizce kabulleniyor. Bu bir sistem konusudur. Eğitim sisteminin bugünkü kısırlaştırılmış tablosu sanat eğitimini bile okullardan dışlamıştır. Sanatın değerini bilen Atatürk’ün sözleri sanırım sorunun da yanıtıdır: “ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
- Yaşamı nasıl betimlersiniz?
Yaşamı her insan kendi amaçlarına göre betimler. Bana göre yaşam; sınırlı bir zaman diliminde insana verilmiş ve onun iradesine teslim edilmiş bir “öğrenme süreci”dir. Gerçek mutluluk da bu amacını yerine getirmekten duyulan huzur ve hazdır. Yaşam insanın arkasında bıraktığı sevgi, saygı ve iyiliklerle değer kazanır. Toplumda iz bırakan insanlar, topluma kattıkları değerler, güzellikler, eserlerle anılanlardır. Sevgi; doğaya, tüm canlılara duyulan sevgi önce onu kalbinde yaşatanı sonra da onu duyumsayanları besleyen en büyük güçtür…
Sorularınız ve bana da Sosyete Art Kültür ve Sanat Platformu’nda yer ayırdığınız için teşekkür ediyorum.