Bugünkü konuğumuz Türkiye’nin yetiştirdiği kıymetli gitaristlerimizden sevgili Gür Akad. Hoşgeldiniz.
Gür AKAD: Aslında beni Türkiye yetiştirmedi. Ben kendi kendimi yetiştirdim. Türkiye çünkü beni mümkün olduğu kadar bastırmaya çalışmıştır. İşte Eurovision’lar bilmem neler falan, ben kendi kendimi yetiştirdim. Türkiye ne yetiştirecek? Beni yetiştiren gitarcıları söyleyeyim mi, müzisyenleri size? Öncelikle Beatles ile başladım ben, hocalarımdan bahsediyorum. O zamanlar böyle lambalı radyo vardı. Benim sevgili Bora abim, Bora Akad, Fransa’da yaşıyordu. O Beatles dinleyerek büyümüş bir adamdı. Onun gitarını böyle ara ara araklayarak başladım. Hocalarım öncelikle Bora Akad, sonra Beatles, Pink Floyd, Deep Purple, Yes!. Yes’i de Türkiye’de dinlemeleri lazım gençlerin. Benim hocalarım bunlar.
Eylül AŞKIN:Kaç yaşında gitara başladınız?
Gür AKAD: Ben biraz geç başladım ya, 14-15 falandı yani.
Eylül AŞKIN: Ve kendiniz öğrendiniz?
Gür AKAD: Tabi tabi. Okul kırarak gitar çalışmaya gidiyordum eve ben. Koşuyolu’nda bir evimiz vardı, orada o küçük odada gitar çalıyordum ben.
Eylül AŞKIN: Peki, profesyonel anlamda müziğe geçişiniz nasıl oldu?
Gür AKAD: Bir müddet sonra belli bir arkadaş grubunla grup kurduk. Sinan Kurtul ile, o da şu anda New York’ta, White Cheese diye bir grup. White Cheese ile birlikte bir şeyler çalmaya başladık. Hatta daha 4-5 sene önce New York’ta Sinan’la White Cheese’den eski parçaları çaldık. Daha New Wave, Reggae tarzı parçalar. Böyle bir grupla başladım, ilk grubumdur. Sonra Sinan Amerika’ya dönünce ben burada yalnız kaldım ve White Cheese’de beraber çalıştığım dostum, Derya Bozkurt ve Emre Tukur bir başka grup kurduk. Ben de ismini Klips koydum grubun. Bir gün, şimdi Caddebostan Gösteri Merkezi olan yerde, 8.5 diye bir mekanda Melih Kibar dinlemiş bizi. Kulisimize geldi. “Eurovision’a bir parça hazırlıyorum, sizin grubu istiyorum.” Dedi. Melih Kibar bizi piyasaya soktu profesyonel anlamda. Sonra ben rahmetli İlhan İrem, Garo Mafyan, Selçuk Başar gibi isimlerin çalıştığı stüdyoda çalışmaya başladım ve İlhan İrem ile tanıştık. Zaten Eurovision’da yarıştığımız Halley şarkısının sözlerini de rahmetli İlhan yazmıştı. Benim ikinci okulum da İstanbul Gençlik Stüdyosu’dur yani. Orada yavaş yavaş profesyonel şan ve gitaristlik eğitimi almaya başladım. O ortama girince zaten etrafınız profesyonel abilerimizle dolu, yavaş yavaş Gür Akad profesyonel anlamda kulvarında ilerlemeye başladı. Siz farkında olmuyorsunuz ama insanlar sizi vokal ve gitar olarak tercih etmeye başlıyor. O sırada Türkiye’deki bir ajanstan Pepsi markası için bir teklif geldi. Gizli tuttular. Tine Turner ile çekilecek bir reklam, orada birlikte kendisiyle vokal yaptık. Türkiye’de iki sene yayınlandı o reklam müziği. Ondan sonra çalmadığım albüm, yapmadığım vokal kalmadı. Tarkan, Sezen Aksu, Barış Manço, Cem Karaca, İlhan İrem, Ajda Pekkan… Bir de özellikle Tarkan ile yurtiçinde ve yurtdışında Kremlin Sarayı’nda, Avusturya’da, aklınıza gelebilecek her sahnede, mekanda çaldım.
Eylül AŞKIN: Peki, en zevk aldığınız sahne hangisiydi?
Gür AKAD: En sevdiğim sahne rock bar olarak Ağaç Ev sahnesi. Eskiden Shaft’tı. Çünkü ben rock müzisyeniyim. Rock sahnelerinden sonra da en zevk aldığım Tarkan ile aldığımız sahnelerdi. Çok uzun yıllar sahne aldık, artık kardeşim gibi olmuştu. Sonra nedendir bilmem çıkartıldım gruptan, onu hala çözmüş değilim.
Eylül AŞKIN: Şu anda iki ayrı grupta gitar çalmaktasınız. Bir tanesi Gür Akad Band, diğeri de Rock Sanat.
Gür AKAD: Rock Sanat ile çok başka bir iş yapıyoruz. Orada sevgili Tunç Arkan, sevgili Can Güney ve ben, backing track üzerine çalıp, rock şarkılarını alıp ala turka bir formata döndürüyoruz. Mesela Metallica’nın bir şarkısını alıp Yaylanın Çimeni’ne, Deep Purple’ın şarkısını alıp Uzun İnce Bir Yol’a döndürüyoruz. Yani çok enteresan bir mix var. Bir de ben orada Zeki Müren’lere giriyorum, benim o yönümü çok fazla insan bilmez. Ben Türk Sanat Müziği’ni de çok seven ve söyleyen de bir adamım. Tam bir ticari proje o. Bir de Yol Arkadaşları diye bir grubum var, o da benim Cem Karaca’ya eşlik ettiğim dönemden beri çaldığımız arkadaşlarım, sevgili Aydın Şeref, Zafer Şanlı, Mahmut Özen, Barış Göker ile Anadolu Rock Band. Üç grup var toplam. Onun dışında kimin olduğunu bilmediğiniz kayıtlara gidiyorsunuz mesela, bir bakıyorsunuz Çelik çıkıyor, Selami Şahin çıkıyor. Stüdyoda da bu şekilde devam ediyorum.
Eylül AŞKIN: Aynı zamanda eğitmenlik yapıyorsunuz, yeni gitaristler yetiştiriyorsunuz…
Gür AKAD: Evet, bir süredir yapmıyordum, tekrar başladım. Sevgili Müge Renda’nın Piyano ve Tiyatro Akademisi’nde gitar eğitmenliği yapıyorum. Hatta bir öğrencimi de bu akşam gördünüz, sevgili Engin Deniz’i. Benim gitar derslerim biraz ilginç, direkt çalıyorlar. Tabi daha önceden birazcık çalıyor olmaları lazım. Şimdi sıfırdan başlayanlar da var ama benim eğitmenliğim esasında masterclass dediğimiz, hali hazırda çalan, onun üzerine bir şeyler koymak isteyen gitaristlere yönelik. Gitar dersi vermeye başlayalı herhalde 25, belki 30 sene olmuştur. İlk öğrencilerimden bir tanesi sevgili Yavuz Çetin’di mesela. Benim yüzümden gitaristliğe başlayanlardan bir tanesi de Demir Demirkan’dır. Hatta sevgili Serdar Öztop da buna dahil. Şu anda hepsi benden kat kat daha iyi gitar çalıyorlar, ben gurur duyuyorum, hoşuma gidiyor.
Eylül AŞKIN: Bugün de gururla bakıyordunuz öğrencinize, benim çok hoşuma gitti. Gözlerinizin içi gülüyordu.
Gür AKAD: Hep öyleyim. Benim amacım o zaten. Sizden esinlenen insanları seyrediyorsunuz yahu, çok acayip bir iş o. O duyguyu herkesin tatmasını isterim. Dünyanın en pahalı şeyi zaman. Dolayısıyla bir takım şeyleri ben boşa harcamadığımı görüyorum ve çok keyif alıyorum.
Eylül AŞKIN:Günümüz müziği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gür AKAD: Yani, güzel. Şimdi bizim gibi çok fazla müzik yıllarında yaşamış insanlar için basit tabi. Müzikte bizim “catch melody” dediğimiz, dinleyiciyi yakalayan bir şey var, Türkiye’den bahsetmiyorum bu arada, o çok fazla yok. Geriden geliyor bazı şeyler. Detonasyonlar var, armoniler çok zayıf, bunlar hep geriden gelen işler. Bunları geliştirmek lazım. Ama dünya genelinde basitleşti iş. Neden durup dururken hala Pink Floyd’un, Led Zeppelin’in şarkılarını çaldığımız zaman millet ayağa kalkıyor? Geçen bir şey seyrettim. Living Colors diye bir grup var, New York’lu bir grup, bizim zenci arkadaşlar. Bayağı bilinen bir grup. Brezilya Rock Festivali’nde Steve Vai’yi çağırmışlar. Çaldı onların birkaç parçasını. Sonra bizim de az önce çaldığımız Led Zeppelin parçası Rock’n Roll’a girdiler, onu da büyük ihtimalle Steve Vai önermiştir. Drone ile çekim yapılmış. O stadyum ayağa kalkıp ters döndü yani. En yaşlısı yirmi beş yaşında seyircilerin. Melodiyi artık dünya unuttu. Artık hep cambazlık var şarkılarda. Size daha iddialı bir şey söyleyeyim, dünyada son 30 yıl içinde yapılmış en güzel blues ballad Still Got The Blues’dur, ikincisi de Hotel California’dır. Tempolu müzik bazında Smoke On The Water’dır. Net söylüyorum. Rock müzik dahilinde bunların üstüne daha beste yapılmamıştır. Disco müzikte de Staying Alive üzerine daha şarkı yapılmamıştır. Böyle birkaç parça kalmış durumda dünyada yani. Çünkü bilgisayar denen hikaye çok güzel bir şey, ama ruhu öldüren bir dalga. Şimdi herkes evinde birşeyler yapıyor ve o yaptıkları şarkıları satıyorlar. Dünyanın bu uyanıklıklara artık uyanması lazım yani.
Eylül AŞKIN: Peki, kariyerinizde, “Şunu yapamadım, bunu da yapmak istiyorum.” diye kendinize koyduğunuz bir hedef var mı?
Gür AKAD: Hedef değil de iyi ki piyasa müziğine girmemişim, biraz daha saygın davranmışım. Çıtayı yükseltirdim çünkü, yapamazlardı, yeni jenerasyon başka bir şey dinlerdi. Bana dua etsinler. Arada bir de gelip dinlesinler.
Eylül AŞKIN:Gür Akad’ı ayda bir, Perşembe akşamı sahne aldığı Ağaç Ev’de dinleyebilirsiniz. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Gür AKAD: Rica ederim. Ben teşekkür ederim.
*** Bu röportaj Kadıköy, Ağaç Ev’de ve Ağaç Ev sponsorluğunda yapılmıştır. Bizi ağırladığı için sevgili Burak Ocakçı’ya da ayrıca teşekkürlerimizi sunarız.