‘ÖLÜMLE DANS EDEN PAPATYA’
Yazan: Mert Tokatlı
Kısa Öykü ‘Ölümle Dans Eden Papatya’
Tiyatro bölümünden mezun olmuştum ve birkaç sene geçmesine rağmen işsizdim. Soluk günler acıtan geceleri kovalıyordu çok içiyordum ve zaman acımadan ve yaralayarak geçiyordu. Sağlıklı bir hayat yaşamadığımın farkındaydım. Zamanımın çoğunu içerek ve yeni film projeleri yazarak geçiriyordum. Gençliğin aküsü kolay bitmiyor sanırım daha dayanıklı vuruşlar yapabiliyorsunuz hayata karşı. Kimsenin sizi anlamasını beklemeden kendi dünyanızı kurmaktır yazmak. Bunu çoktan anlamıştım tek silahım yazmak ,oyunculuk yapmak çalıştığım insanları mutlu etmek ve oynayacağım dizilerden sonra seyircinin ileri şizofrenik sokak sataşmalarına gülüp geçmek değildi. Fahişeler,barmenlerle zaman geçiriyordum. Ve istasyondaki tekelin sahibi Celal ağabeyin oğlu Ergin en iyi arkadaşımdı. Sevgi ve şefkat dolu insanları hepimiz ararız ne kadar aramayız desek te. Çünkü her şeyden soğan ruhum fahişeler ve alkolün koynunda ay ışığı sonatını ve sert rock şarkılarını dinleyerek yaşıyordu.
O günlerde ilk oyunumu yazdım. Evet ilk tiyatro oyunumu bitirmiştim. Kendi kendime parkta dolaşırken düşündüm oyunumu nasıl sahneye koyabilirdim. Ölü kalbim ve katledilmiş gençliğime rağmen bunun üstesinden gelebilir miydim? Tıpkı Rocky filmlerinde Rocky’nin antrenörünün dediği gibi her zaman son bir raund var mıydı hayatta. Bunu bilmiyordum tahmin edemezdim tek yapmam gereken vazgeçmemek ve denemekti. İnternete oyuncu ilanı verdim. Aradığım oyuncuların yaş aralıklarını yazdım ve oyundan kısaca bahsettim. Ailemle kavga ettiğim günlerden biriydi. Geçmişte bana yaşatılan cehennem ailemle her kavgamda gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. O gece pijamalarımla sokağa çıktım hiç unutmuyorum ayakkabılarım delikti ve yağmur çiselemeye başlamıştı. Sean Pean Erginden iki bira almak üzere istasyondaki tekele gittim. Ona şöyle dedim ‘Berbat durumdayım Ergin bana bedava iki bira verir misin’? O da bana şöyle dedi ‘Tabi ki ağabey dükkan senin sana para soramam çünkü yaşadıklarını biliyorum’ İşte o an ailemin yüzünden kırk sekiz günlük işkence dolu günlerim gözümün önünden geçti. O anda sanki yarasaların bir kez daha ruhumu parçaladığını hissettim didiklenmiş bir kadavraydım sanki. Biraları çok hızlı bir biçimde tükettim. Ve içimden şunu söyledim ‘İşkence gören bir insan asla eskisi gibi olamaz’ Olamıyordum zaten ruhu sökülmüş bir gitar konçertosu gibi eritmişti beni yaşadıklarım. Tam ikinci birayı bitirdim telefon çaldı. Arayan kız ilanı gördük bizde yeraltı edebiyatını çok seviyoruz marjinal işler yapmak istiyoruz dedi. Bende tamam o zaman buluşalım dedim. Saat aradığında gece birdi ve işte o an içimden tamam doğru adresteyim dedim. Ertesi gün gece iki kızla buluştum ve konuşmaya başladık. İşin sıkıcı tarafı olan kendimi anlatma kısmı beni sıksa da anlattım. Onlarda neler yaptıklarından bahsettiler. Farklılıklara açık olduklarını ve marjinal ve öncü işler yapmak istediklerini söylediler. Birazdan bir arkadaşımız daha toplantıya dahil olabilir mi dediler. Bende tabi dedim neden olmasın. Çok geçmeden uzun boylu iki kolu ve göğsüne dövme yaptırmış bir kız kafeden girdi. Gerçekten ölüme çelme takacak kadar güzeldi. Hızlıca masaya oturdu ve şöyle dedi ‘Arkadaşlarım bana projenden bahsetti ben Los Angelasta oyunculuk eğitimi aldım ve istersen projende olmayı çok isterim istediğin her rolü oynarım bende sınır yok’ dedi. Bende tamam yarın okuma provası yapalım dedim.
Ertesi gün okuma provasını yaptık. Baştan beri benden hoşlandığını bana belli ediyordu. Fakat benim içimde kıza karşı garip anlayamadığım bir oto kontrol oluşmuştu. Okuma provasına maymun kılıklı ve küstah bir erkek oyuncu katılmıştı. Onu ekipte istemediğimi ölüme çelme takan kıza söyledim. Bu durumu kızlara onun söylemesi gerektiğini söyledim. Ne de olsa kızlarla geçmişe dayalı bir arkadaşlığı vardı. Kızlarla konuştu ve çocuğu ekipten çıkardık. Ardından ertesi sabah onunla buluştum beraber bir bara gittik. Çok fazla bira içtik,fakat o bununla yetinmedi ve tuvalete gidip duruyordu. Ben ne olduğunu önce anlamadım. Anladığımda ise çok geçti masaya sonra gelen sarışın güzel kızla birlikte tuvalette uyuşturucu içiyordu. Ona döndüm ve bunu kendine yapma dedim. Ben böyleyim işine gelirse istersen gidebilirsin dedi. Zaman deli gibi geçiyordu. Birden bir adam masamıza oturdu elinde bilgisayarı vardı onu açtı ve masadaki kimin olduğunu bilmediği dolu bira bardaklarından içti. Sonra ben kızlar ve adam arasında koyu bir sohbet başladı. Çok sıkılmıştık barda ve toparlanıp kısa zaman sonra çıktı. Yolda sohbet ederek kaldırımları tükettik. Gece olmuştu dar izbe bir sokağa girdik birden karşımıza siyah saçlı,uzun paltolu bir adam çıktı bize hadi gelin ev müsait dedi. Ev değildi zaten bir köşk karşımıza çıktı. Kapıyı açtı ve içeri girdik. Biz kapıdan girer girmez Michael Jackson’nın kliplerinde rastladığımız beyaz atletli,beyaz donlu bir adam odalardan birinden çıktı. Uzun saçlı şövalye kılığındaki adam sorun yok ağabey dedi karısı hamile adam zır deli hiç sorma. Biz yandaki odaya girdik. Oda çok küçüktü ve her yer uyuşturucu kaynıyordu ölüme çelme takan kız masadaki her türlü uyuşturucuyu içti. Sonra ben uzun saçlı şövalye adama sordum. Çünkü o da aynı hızda kendini tüketiyordu. Bir taraftan da tiyatro oyunumu kız ve adam okuyorlardı ben şaşkındım. Hani bazen bir filmin içinde hissedersiniz kendinizi ama niye bu sahneleri ben oynuyorum,niye karşımda bu karakterler var dersiniz ya işte öyle bir ruh halindeydim. Ben bol bira içtim ve ardından sabaha karşı hep beraber kızın evine gittik. Adam yolda kıza biseksüel olduğunu söyledi. Eve girdiğimizde beynimiz sallanıyordu. Kapıyı açar açmaz içeri ki odadan kızın annesinin sevişme sesleri geliyordu. Kız normal şeyler bunlar annem her zamanki gibi sevişiyor dedi,salona geçtik. Kız ikimize baktı ve şöyle dedi ‘Bu gece ikinizden biriyle sevişeceğim’ Ben artık kıza acımaya başlamıştım ve acıdığım bir kadınla sevgili olamayacağımı sevişemeyeceğimi biliyordum. Neyse adam kızın yanına gitti ve sevgili oldular.
Ertesi gün kız ve adam erkenden evden çıktı. O gün diğer oyuncularla beraber toplantı yapacaktık. Toplantı zamanı geldi çattı. Başka bir tiyatroda çalışmış özgür bir hayata sahip olmayan ailelerine bağlı ve bağımlı bir kız ve bir erkek oyuncu toplantıya zamanında geldi. Fakat kız ve adam ancak saatler sonra toplantıya geldi. Herkes beklemekten çok yorulmuştu ve artık gelseler de toplantı başlasa sesleri yankılanıyordu salonda. Ve sonunda geldiler ama yalnız değillerdi yanlarında getirdikleri bir torbacıydı. Torbacı salonun ortasına bağdaş kurdu textin sayfalarını karıştırdı ve ben bu oyunda oynamam dedi. Tam anlamıyla bir rezalet yaşamıştım ama kıza öfkeli değildim ona çok acıyordum. Ona daha da acımama neden olan telefon konuşmasını toplantıdan yarım saat önce kızın kız arkadaşıyla yapmıştım. Ölüme çelme takan kız hem İstanbul da hem Los Angelas ta iki kere altın vuruş yapıp intihara teşebbüs etmişti. Bunun nedeni ailesinin onu sevgisiz,ilgisiz ve şefkatsiz yetiştirmesi ve annesinden aşırı derecede nefret etmesiydi. Arkadaşlarına şöyle diyordu ölüme çelme takan kız ‘Öyle bir kadın olacağım ki annem kızın olmadığımı kabul edecek. Yeryüzünün en çok para kazanan fahişesi olmak istiyorum’ diyordu. Projeyi iptal ettim Bunları kızın arkadaşından duyduktan sonra onlarla kapıda vedalaşırken kıza şunu söyledim ‘Ölümle dans etme papatya kimse ölümü hakketmez ama sen ölümü hiç hakketmiyorsun’
Sonra uzun yokuşu hızlıca çıktılar. Kaybolmaya zorlananların yürüyüşleri bütün dünyada böyledir bence. Yaşayan ölüler sokaklarıyla kaynıyor dünya. Bir daha onu hiç görmedim arasam da bulamadım,umarım yaşıyorsundur ‘Ölümle dans eden Papatya’
Yazan: Mert Tokatlı
Kısa Öykü: ‘Ölümle Dans Eden Papatya’