DEPREM SONRASI GÖZYAŞIM VE ESKİMEYEN DÜNYA
Hani biz Türk aile yapısında çocuklar önemli bir yer tutar ya. Onların istekleri ilk başta yapılır. Sanki çok önemli şeyler hep çocukların geleceği için hazırlanır. Tüm dileklerimiz ve çabamız onlar içindir. Sağlıklı olmaları ve gelişmeleri adına okul ve hayatta her şeye yetiştirmeye çalışılınır. Sanat da bir çocuk gibidir. Elinden tutan birisi vardır. Çok eminsindir kendinden ve başarabileceğinden. Hep bir estetik vardır. Hep bir tarih sanki dünya varoluşu gibi. Bazen hüzünlü olur yaşlandıkça. Bazen keyifli bir kahve molası gibi. Bazen savaşlar vardır insanların yüreklerini sızlatan bilinmez niye. Bazen denizler kadar büyük bir fırtına aniden kopar içimizde dalgalar kıyıya hain bir düşman gibi vurur. Ben yaşadığımız deprem felaketini dünyada kendi kafamda yerine şok geçirdikten sonra yerleştirsem bile hayatlarında aniden bir betonun altında ezilerek ölen insanların kaderini ve haksızların cehennem ateşinde yanacaklarını bilsem bile arkasında kalan insanların üzüntülerini paylaşsam bile kendi yüreğime göre hiç böyle bir acı yaşamadım…
Bir insan ki neden ve niye dünyaya geldiğini bilmez biz de aynı o dikkatsizlikle bu ölümlere sebep verildiğini biliyoruz. Sanki bir savaş alanı kaldı arkamızda. İşte evrensel dünyada savaş ne kadar kötü bir şey cahillerden öğreniyoruz. Mimar köy evlerini bile dikkat ederek yaparken insanlar evlerinde ezilerek can verdiler. Bu da önlem alınmayınca doğal afetlerin de dünyanın yaşına göre 170 yıl sonra gelen bir afet olarak bizleri tehdit eden bir facia ve cinayet resmen. İçimize düşen ateş silah kadar gerçek çünkü o kadar kolay değil yaşamak ama bilmeden de yaşanmıyor. İlgisizlik, hırsızlık, hainlik veya kandırarak duygularımızı kontrol eden her paraya karşılık verilen hizmetten artık gına geldi. Evet ! Bir çocuk olsaydım çikolata yerdim ama artık evli barklı bir kadın duyarsız kalamıyor. İsterdim bir gofret ısırıp unutmak o gün her şeyi. Belki yapacaklarımı yaptım ve artık geriye kalan zamanda ömrümün insanlığa daha faydalı olmak farkındalığını yaşıyorum. Genç veya yaşlı olmak değil ruh ve ruh sağlığı adına dünyaya bakan yüzümüzü vicdanlarımızla yüzleştirmemiz lazım. Para denen güç artık zor ve açık bir gün güneşi seyretmek kadar keyif vermiyor. Yaşanan yaşandı ve yeni gelecek çağda kimler neler düşünüyor ortaya çıkmalı. Bugün genç bir öğrenci kendisine dünyada sunulan imkanları tanımıyor. Tanıştırılması lazım. Her şeyi güzel yapıyorlar ama hedefte zirveye tırmanmak yok. Laylaylom… Teknoloji ile ilerleyebilmek için sistemden yürümek lazım. Önce kendi fikrin gerçek olana kadar keşfetmen ve araştırmak lazım. Kabul görmen lazım. Geçici değil kalıcı ve yapıcı düşünmek lazım. Olacak olur zaten. Parçası olduğun her kararda başarılı olamayabilirsiniz, patronlar da hata yapabilir bir ihtimal bazen. Her gün para kazanmak kim istemez? Rutin iş döngün varsa başarmışsın demektir çünkü isteklerin duyguna dönüşmüş demektir; kelebek kozadan çıkmış uçuyor yani, bırakın hayatın kuralı göre yaşasın!
Deprem felaketine bakarsak yani en önemlisinden en önemsizine kadar sonuçta dünyada artık bazı doğal sayılar yaklaştı ve Allah korusun İstanbul gibi şehirlerde gerekenler yapılsın çünkü ben dünyada yapacaklarımın fazlasını yaptım fakat masum insanların ölmesine dayanamıyorum. Gerek tüm fay hattında yaşayan insanlar artık korksunlar ve felaketi biz de medeni ülkeler gibi atlatalım ne olur…
Sanat sizlere sesini duyuramayan göçük altındaki insanların sesi gibi… Her yerde karşımıza çıkıyor fakat yolda geçerken unutup gidiyoruz bir arabanın gaza basması gibi… Bir uçakla tatile gidiyoruz ve zaman siliniyor gibi… Bir parktasın insan olmanın değerini anlıyorsun gibi… Sanatla kalın, hoşça kalın…