35,0184$% 0.08
36,7938€% 0.21
44,4837£% 0.01
2.969,38%-0,14
2.635,95%-0,28
9.932,69%-0,78
Daniel Spoerri – Eşya Tiyatrosu
Geniş bir sofra kurmuşsunuz. Arkadaşlarınızı, ahbaplarınızı davet etmişsiniz. Yenmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş, kahkahalar, abartılı şakalar, danslar sabahın ilk saatlerine kadar sürmüş. Böyle bir hatırayı hem hafızalara kaydetmek hem de yemek davetinizi sanat eserine çevirmek için hangi yolu seçerdiniz?
Bir fotoğraf karesi akşamın atmosferini, masanın düzenini gösterebilir ama masanın ruhunu ve davetlilerin eşyalarla olan ilişkisini anlatmaya yetmez. Daniel Spoerri, anı dondurmak ve objelerin sosyokültürel anlamlarını yansıtmak için başka bir yol izliyor. Sanatçı, yemek masasını, üzerindeki tüm objeleri, yemek takımları, bardaklar, çatal bıçakları olduğu gibi saklıyor. Sigara izmaritleri ve yemek artıkları dahil olmak üzere tüm eşyaları masaya sabitliyor ve duvara asıyor. Eşyaların kullanım şeklinin, kullananın ruhunu yansıtacağından yola çıkan Spoerri’nin artık sofraları sanat eserine dönüşerek, zaman zaman o sofralarda yemek yiyen kişilerin portrelerini bile oluşturuyor.
Yeni gerçekçilik (nouveau realisme) akımının öncülerinden Daniel Spoerri’nin, sanat hayatı boyunca ürettiği eserlerden seçmeler ve sanat dünyasına adını yazdırmasını sağlayan sofraları, 27 Mart 2022’ye kadar Nice Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergileniyor.
Günümüzde genç sanatçılar, disiplinlerarası eser verme özellikleriyle öne çıkarılıp alkışlanıyor oysa 21. yüzyıla kadar izleyiciler için bir sanatçının uğraştığı alan belli ve sabitti. Hatta sanatçı yerine ressam, heykeltıraş, dansçı, seramikçi, vb. gibi nitelemeler kullanılırdı. Bugün geriye dönüp önemli sanatçıların hayatlarını irdelediğimizde hemen hepsinin, belirli bir alanda tanınsalar bile, özünde sanatın birçok dalıyla ve hatta bilimle, edebiyatla yakından ilgilendiklerini görüyoruz. Daniel Spoerri’nin de hakim olduğu sanat dallarına ve yaşamı boyunca hangi aşamalardan geçerek tanınmış eserlerini yarattığına vakıf olabilmek için hayatına kısaca bir göz atmak yerinde olur.
1930 Romanya doğumlu Daniel, doğduğu topraklarda Yahudilere karşı düzenlenen bir saldırıda babasını kaybettikten sonra, 12 yaşında, annesi ve beş kardeşiyle beraber İsviçre’ye sığınmacı olarak gidiyor. Burada dayısının evine yerleşiyor ve Spoerri soyadını alarak İsviçre vatandaşlığına geçiyor.
Sanat hayatına Zurih Operası’nda klasik dans ile başlıyor ve İsviçre Bern Operası’nda yıldız dansçı oluyor. Daha sonra genç Daniel Spoerri yönetmen, aktör, mim sanatçısı ve dekoratör olarak çalışacağı tiyatro alanına yöneliyor. Somut şiirler (şiirin anlamını değil kafiye ve yazı şeklini öne alan bir akım) de yazan Spoerri gençlik yıllarından itibaren gerçeğin, maddenin, somut objelerin yarattığı izlenimlerin peşinden koşuyor. İsviçre yıllarında Jean Tinguely, Josef Albers, Louis Aragon gibi önemli sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı buluyor. Zamanın ruhunu yakalamak isteyen sanatçı, diğer genç ve parlak beyinleri takip ederek Paris’e gidiyor ve ilk tuzak tablolarını gerçekleştiriyor. Paris’te yavaş yavaş alevlenmeye başlayan yeni gerçekçiler grubuna, bu akımın fikir babalarından biri olan Tinguely’nin davetiyle katılıyor.
Köklerini Duchamp ve Dadaizm’den alan yeni gerçekçilik, kurucu sanatçıların manifestoda belirttikleri gibi, gerçekle ilgili yeni algı perspektifleri sunuyor. Gerçek, yeni realistler için izlenimden ve dışavurumdan değil somut gerçeklikten geçiyor. Gerçeği en iyi anlatacak olan günlük eşyalar, sanatçılar tarafından tuval ve boya yerine malzeme olarak kullanılıyor. Objeler sanatçının elinden geçtikten sonra ya bağlamından tamamen kopmuş ya da sembolize ettiği güçlü değerleri daha da güçlü yansıtır halde karşımıza çıkıyor. Yeni gerçekçiliğin fikir babaları tarafından tebeşirle mavi kağıda yazılan manifestoda imzası bulunan sanatçılar, Yves Klein, Martial Raysse, Pierre Restay, Daniel Spoerri, Arman, Tinquely, Raymond Hains, Jacques Villeglé, François Dufrène olarak sıralanıyor.
Spoerri’ye dönelim. Sanatçının kişisel eşyalara hep ilgi duyduğunu görüyoruz. Kendi yorumumla bu ilgiyi, ailesinde yaşadığı kayıptan dolayı (göç etmek zorunda kalan birçok insan gibi), günlük eşyalara hatıra anlamları yüklemesine bağlıyorum. Ayrıca tiyatroda çalıştığı dönemde sahne kostüm ve dekorları için objelerle iç içe geçirdiği dönem de koleksiyoner bir ruh geliştirmesine katkı sağlamış olmalı. Spoerri’nin MAMAC’daki retrospektif sergisine “Eşya Tiyatrosu” adını vermesi ve objelerin dansı olarak nitelendirebileceğimiz eserleri, 92 yaşındaki sanatçının, geçmişte ilgilendiği sanat dallarını çalışmalarına taşıdığını gösteriyor.
Eserin önünde hareket ettikçe nesneler gözümüzün önünde uzamaya, tek boyuttan kurtulup hacim kazanmaya, birbirlerinin önüne geçerek perspektif yaratmaya başlıyorlar. Spoerri yalnızca günlük eşyaları kullanarak, gerçekliğin tesadüfe dayalı oluşturduğu kompozisyonlarla bizi şaşırtmayı başarıyor. Burada asıl hedef resim sanatı. Bir objenin betimlenmek yani resmedilmek yerine doğrudan sunulması betimleme ve sunma konularını sorgulama niteliğine sahip. Spoerri’nin eserinde sanatçının dışavurumcu eli, izleyici ve eserin arasından çekiliyor. Geriye yalnızca sanatçının gözü, düşüncesi ve eylemi kalıyor. Spoerri görüyor, yapıştırarak sabitliyor ve sunuyor. Bu şekilde eski eşyaların kişilerde yarattığı duyguları bit pazarlarından galerilere taşıyor. İzleyicinin kişisel ve kolektif hafızasını kaşıyor. Tüm natürmortların yaptığı gibi yaşayanlar dünyasından kopup ölüler dünyasına dokunuyor.
Spoerri duvarda, Giacometti’nin 1961’de kendisine söylediği anlamlı bir sözü paylaşmış: “Evet, masamın üzerinde, dağınıklığın ortasında heykellerim daha çok hoşuma gidiyor, sergilerde, kaidelerin üzerinde bana öyle çıplak ve anlamsız görünüyorlar ki.”
Serginin ikinci bölümüne, “Anti İlüzyonistler Standı” ismi verilmiş. Mimetik yani illüzyonist resmin ana amacı doğayı elden geldiğince gerçekçi bir şekilde yansıtmak ve izleyicide gerçek algısı yaratmaktır. Ana malzemesi objenin kendisi olan bir resimde objeyi doğrudan izleyicinin karşısına koyduğumuzda bu hileli yaratıma gerek kalmaz. Spoerri bu açıdan bakıldığında kendini bir anti illüzyonist ve bir gizem giderici olarak görüyor.
80’li yıllarda “Yoksulların Hazinesi” adını verdiği seride Spoerri, eril gücü ve güzellik prototiplerini yansıtan doğa desenli halıları üzerinde çalışıyor. Klasik resimden kaynak alan tablo-halılar sanatçıya göre popüler ve kitsch olarak tanımlanıyor. Spoerri bu günlük kullanım nesnelerinın kitsch niteliklerini, çeşitli eklemelerle öne çıkararak ve onların altını çizerek izleyiciye sunuyor. Halılara boya ile müdahale ediyor, betimlenen sahneye eklemeler yapıyor, eşyalar yapıştırıyor ve gerçekliği artırılmış rölyef tablolar gerçekleştiriyor. Bunu yaparken halının konturları dışına çıkmaktan da çekinmiyor.
Kutsal Aile eserinde, Spoerri, polyester halının üzerine basılmış aslan ailesinin erkeğini sarı neon ışıkla taçlandırıyor ve hayvanın erilliğini öne çıkarıyor. Tablonun alt tarafına yapma bitkiler arasına yıkanan bir plastik bebek ekleyen sanatçı, ucuz halının görsel ve simgesel popülerliğini arttırırken, aile, kutsallık, eril güç gibi kavramlara dikkat çekiyor.
Kelime Tuzağı serisinde sanatçı, popüler deyişlerden görüntüler yaratarak sözleri plastik eserlere dönüştürüyor. Kara mizah, şiir, dil, komedi gibi kavramlar tabii ki Spoerri’nin cebindeki malzemeler. Dinamik adı verilen bölümde, Spoerri’nin dans, pantomim ve tiyatroyla ilgilendiği yıllardan bu yana harekete, ritme olan merakını, insan bedeni ve mekan ilişkisiyle, zamanın dondurulmasıyla ilgili düşünceleri aktarılıyor. Dans ve tiyatrodan aldığı enerjiyle sanatçı Eugene Ionesco, Tristan Tzara, Tinguely gibi sanatçılarla ile beraber önce absürt tiyatroya sonra yeni ve deneysel bir akım olan dinamik tiyatroya yöneliyor. Bu dalda sanatçılar oyunlarını seyirci katkısıyla kuruyor ve katılımcı sanata yöneliyorlar. Duvarda Spoerri’nin şu sözü var: “Bir gösteride, oyunun içine girdiğiniz andan itibaren, sahte olan gerçektir.”
Anti göz aldanması (Détrompe l’oeil) serisinden Duş isimli eser bence Spoerri’nin en espirili ve söylemi en doğrudan işlerinden. Göz aldanması (trompe l’oeil) resimde izleyicide perspektif aracılığıyla gerçeklik algısı yaratmaktır. Spoerri bu işlemi tersine çevirerek, idealize edilmiş bir dünya resmine gerçeklikten kopardığı bir unsur (duş başlığı) yerleştiriyor ve atmosferi kırarak izleyiciyi sarsıyor, onu acıklı gerçekliğine geri gönderiyor.
Sergide son olarak değinmek istediğim bölüm Spoerri’nin fetiş konusu olan yemek. Sanatçı hayatı boyunca en çok bu alanda verdiği eserlerle tanınıyor. Serginin Restoran ve davet bölümünde bu konuyla ilgili eserlere geniş yer ayrılmış. Spoerri, günümüzde “Eat art” olarak adlandırılan eserlere zemin oluşturan çalışmalarına, gıdalara “Dikkat sanat eseri” etiketi takarak başlıyor. Yiyeceklerin sosyokültürel anlamlarıyla ilgilendiği bu alanda yenebilen eserler ortaya koyuyor. Ardından bir galeriyle anlaşarak, burada geçici restoran oluşturan Daniel Spoerri, in situ sayılacak performans eserini dostlarını sofraya buyur ederek gerçekleştiriyor. Daha sonra Düsseldorf’ta sabit bir galeri-restoran açan Şef Daniel, zaman zaman gerçekleştirdiği geniş çaplı davetlerle de sanat dünyasında adından söz ettiriyor. Sanatçı şef, önce ülke mutfaklarını konu alan temalı yemekler düzenliyor. Macar, İsviçre ve Romanya mutfakları ve bunlara uygun kurulan sofralar tabii ki favoriler. Bu performatif aksiyon-gösterilerde davetliler gurme değil sanat eleştirmeni. Restoranın dekoruysa sanatçının mutfak gereçleriyle gerçekleştirdiği bir çalışma.
Kurulan neşeli sofralar kah deniz mahsulleri, şampanya, pasta gibi zengin içerikli kah mütevazı bir menüye sahip ama masada her zaman görseli kuvvetli takımlar, çeşit çeşit bardaklar, vazoda çiçekler gibi türlü aksesuarlar mevcut. Davetliler sanatçının verdiği yemek takımlarını kullanarak, sigara izmaritleriyle, yemek artıklarıyla, hatta örtülerde bıraktıkları lekelerle eserin oluşmasına katkı sağlıyorlar. Bu açıdan bakıldığında Spoerri’nin gerçekleştirdiği happeninglere katılımcı eserler diyebiliriz.
Spoerri’nin yemek masaları yüzyıllar sonra bizim arkeolojik kalıntılarımız haline gelebilecek önemli bilgiler barındırıyor. Hangi eşyaların kullanılarak yemek yendiği, hangi materyalden servis takımlarının seçildiği, yiyeceklerin içeriği yani beslenme alışkanlıkları, masa düzeni, kumaşların dokuması, tütün kullanımı gibi bir toplum hakkında edinilebilecek önemli veriler, bir belgeseli andıran bu masalarda mevcut. Sanatçının gerçeklikten aldığı kesit bir bakıma arşiv özelliği taşıyor.
Spoerri, eserinin arşiv alanında yaratacağı etkiyi fark ediyor ve 1983 yılında Manet’nin kırda öğle yemeği tablosuna gönderme yaparak düzenlediği bir açık hava pikniğinin sonunda yemekten kalanları davetlilerle beraber toprağa gömüyor. Bu happening, arkeoloji alanına, yaşayana ve zamana gönderme yapıyor. Sanatçı tam 27 yıl sonra, 2010’da eserinin gömüldüğü yerde kazı çalışmaları düzenliyor. Kazılara büyük ilgi gösterenler arasında hem laboratuvarlar hem de arkeologlar bulunuyor. Kalıntılardan, davetlilerin o gün ne yediğinden hangi gereçleri kullandıklarına kadar geniş çaplı bir araştırma yapılıyor. Bilim adamlarının verdikleri bilgilere göre takımlar, şişeler ve artıklar kalmış ama masalar doğada eriyip yitmiş, kullanılan plastik bardaklar ise yeni gibi duruyor. 70 metrelik bir alana yayılan gömünün 6 metresi kazılıyor, kalan bölüm ise gelecek nesiller için yerinde bırakılıyor.
Spoerri, New York’taki farklı bir sergisi için birbiriyle aynı düzende tek kişilik sofralar kuruyor. Sanat dünyasının Arman, Marcel Duchamp, Roy Litchtenstein gibi önde gelen isimlerden 31’i yemeğe davet ediliyor (eserin son hali 29 masadan oluşur). Her yemeğin sonunda tek kişilik masa, üzerinde kalanlarla sabitleniyor. Bir yemeğin 29 varyasyonu isimli seride Spoerri’nin asıl ilgilendiği, masada kalanlardan, servis gereçlerinden ve artıklardan çok masayı son haline getiren kişinin portresini oluşturmak. Her tablonun altına Eaten by (tarafından yendi) ibaresiyle yemeği yiyen sanatçının ismi yazılıyor ve yemek üzerinden yemeğe oturan kişinin bir nevi psikolojik portresi yapılmış oluyor. Bu masalar çeşitli müzelerde ve özel koleksiyonlarda tablo olarak yer alıyor.
Nice Çağdaş Sanat Müzesi MAMAC’taki retrospektif sergi kısa sürede geziliyor ve izleyiciyi zorlamıyor. Eserler, hem temalara ayrılmış hem de kronolojik olarak sıralanmış. Bütçe eksikliğinden olsa gerek, duvar yazıları müze usulü yapıştırma harflerle değil, yazıcıdan çıkma kağıtların asılmasıyla yapılmış ve biraz amatör duruyor. Başka bir ülkede beni şaşırtmayacak bu uygulama, Fransa’nın Nice gibi büyük bir şehrindeki çağdaş sanat müzesinde olması sebebiyle dikkatimi çekti.
Spoerri esprili olan ama aynı zamanda estetiği ve anlamsal derinlikten yoksun olmayan işler üreten çok değerli bir sanatçı. Şu an 92 yaşında olduğundan muhtemelen sanatçının bizzat elinin değdiği son retrospektif sergisini gezme şansını yakalamış olmak bir ayrıcalık. Dada, yeni gerçekçilik, eşyalarla ve yiyeceklerle yapılan sanat ilginizi çekiyorsa kaçırılmaması gereken bir sergi. Sergiyi bizzat ziyaret etme fırsatı olmayanlar, daha ayrıntılı bilgiye aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilir:
The theater of objects by Daniel Spoerri
The theater of objects by Daniel Spoerri / Focus works
CİNDY SHERMAN FONDATION’DA