Bestem Yuvarlak: “Oyunculuk ve müzisyenlik benim için yin yang sembolü gibi.”
Söyleşi: Eylül Aşkın / Nam Ajans
Bugün aslen şarkıcı, şarkı sözü yazarı, oyuncu, sunucu, yazar, yönetmen gibi birçok farklı mesleki kimliğe sahip yetenekli ve çok yönlü bir kadın olmasına karşın, bizim daha çok müzisyen kimliğiyle tanıdığımız, sevgili Bestem Yuvarlak ile beraberiz.
1) Müziğe olan ilginizi nasıl keşfettiniz?
Aslında herkes gibi çocukluk yıllarında başladı. Babam ve abim bana “Casio” marka bir org almıştı. Sonrasında lise yıllarında okulda bir müzik grubu kurduk ve onun vokalisti oldum. Hatta o dönem şimdilerde de devam eden Liselararası (Kasdav) Müzik Yarışması’na katılmıştık.
2) Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuarı, Hafif Batı Müziği Bölümü mezunusunuz. Dolayısıyla alanında eğitimli müzisyenlerimizden birisiniz. Okul yıllarınız ve aldığınız eğitim ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Aldığınız eğitim sizi, müziğinizi, müziğe bakış açınızı nasıl etkiledi?
Konservatuvar okumaya karar verdiğim zaman ilk olarak Devlet Konservatuvar’ında okumak istemiştim aslında. Hatta Opera Bölümü’nü denedim fakat kazanamadım. Sonrasında Müjdat Gezen Sanat Merkezi ile yollarımız kesişti ve “iyi ki” dediğim bir okula girdiğimi şimdilerde daha iyi anlıyorum. Birçok okulun müfredatında olmayan dersleri gördük. Canlı Performans adında bir dersimiz vardı ve Mesut Uğurel eğitmendi. Sahne fobisi, duruş, armoni, performans alanlarında eğitim gördük ve bunun bana çok katkısı oldu açıkçası. Çünkü şu an çıktığım sahnelerde tüm öğrendiklerimi uyguluyorum. Ayrıca okul zamanlarımda ürettiğim besteler sonrasında albüme dönüştü. Bunu gerçekleştirebilmiş olmak benim için çok özel.
3) 2010 yılında Halil Doğan yönetmenliğinde tiyatro oyunlarında yer almaya başlıyorsunuz. Halil Doğan ile tanışmanız, bir araya gelmeniz, oyunculuğa adım atmanız nasıl oldu, biraz anlatır mısınız?
Lise zamanlarımda okulun tiyatro kursuna gitmiştim. Hatta o dönemki hocam bana oyunculuk okumamı önermişti. (Sevgili Bülent Çatar’a buradan sevgiler) Sonrasında bir arkadaşım aracılığıyla Halil Hoca ile tanıştım. Bana bir metin okuttu ve sonrasında da tabiri caizse senden olur dedi ve ben kendimi tiyatro sahnesinde buldum Uzun süre sevgili Halil Hocam ile çocuk oyunlarında çalıştıktan sonra kendi çocuk oyunlarımızı yazıp oynadığımız bir ekiple devam ettim. Ardından Bkm’nin yapımcısı olduğu “Sevimli Dostlar” adlı çocuk müzikalinde oynadım ve oyunculuk yolculuğum kendiliğinden gelişirken bir yandan bu konuda eğitim almak istediğimi keşfettim.
4) Müzik anlamında Güç Başar Gülle’den “Caz Armonisi ve Ensemble” dersleri alarak, oyunculuk anlamında da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde “Yaratıcı Drama Liderliği” ve Deniz Erdem’den “Metot Oyunculuğu” eğitimleri alarak kendinizi geliştirmeye devam ettiniz. Bu çok yönlülüğünüzü nasıl tanımlarsınız? Oyunculuk ve müzisyenlik sizin için ne ifade ediyor? İki alan arasında nasıl bir ruhsal ilişki kuruyorsunuz?
Sanat yenilenen ve değişen bir dal. Bu yüzden tüm yenilikleri takip etmek, bilmediğimiz sistemleri, stilleri öğrenmek insanın kendini bu alanda var edebilmesi için şart bence. Oyunculuk ve müzisyenlik benim için yin yang sembolü gibi aslında. Ben sanatın bu iki disiplinin birbirleri ile beraber var olduğuna inanıyorum. Oyunculuk okuyan biri nasıl şan, solfej dersleri alıyorsa aynı şekilde müzik eğitimi alanlarda; performans, sahne duruşu gibi konularda eğitim görmeli. İki sanat dalında da üreten kişinin kendi potansiyelini ortaya çıkarma çabası var. Her ne kadar yaratma süreçleri farklı olsa da kendini var edebilirse ruh doyuma ulaşıyor. Ben iki alana da çok bağlıyım. Ama aktif bir müzisyen olduğum için çoğu kişi beni sadece müzisyen olarak kodluyor. Bu dert yandığım konulardan biri maalesef. İki alanın da içimde aynı tutkuyla devam etmesini diliyorum.
5) Önce bir müzisyen, sonra bir oyuncu olarak aldığınız ilk sahnelerde neler hissetmiştiniz? Ne zamandı? Hem müzik hem de oyunculuk alanında ilk yıllarınız ile bugününüzü kıyasladığınızda kendinizde nasıl değişimler gözlemliyorsunuz?
Çok güzel bir soru. Beni anılarımla yüzleştirdiniz gerçekten, teşekkürler. Bu sorunun cevabını bulmak için eski gazete haberleri arasında bir yolculuk yaptım. Müzisyen olarak kalabalık karşısında ilk sahneye çıkışım 2003 senesinde yani lise yıllarında katıldığım müzik yarışmasındaydı. Şimdi düşününce neredeyse 20 yıl olmuş, inanamıyorum gerçekten. Aşırı heyecanlı hissediyordum. Sahne kocamandı ve kendimi oradan oraya zıplayıp şarkı söylerken hatırlıyorum. Şimdiyle kıyaslayınca da aynı enerjideyim aslında. Yine dans edip şarkı söylemeye devam yani.
Oyunculuk olarak ilk sahneye çıkışım ise 2010 yılı diye hatırlıyorum. Çocuk oyununda oynuyordum ve en az bir çocuk kadar eğleniyordum. Sirki kapanmış bir palyaçonun işini ne kadar severek yaptığını anlatan bir oyundu. Sahne ilk benimle açılıyordu. Bir merdivenin üzerinde şemsiyeyle kendimi saklayarak başlıyorduk sahneye. Işıkları, çocukların şemsiyeyi açtıktan sonra şaşırmalarını, hepsini hatırlıyorum. Müthiş duygular tabi, onları kendi hikayeme dahil ederken bir yandan “Aman Bestem sakın bir cümle bile atlama” diye kendime söylendiğimi hatırlıyorum.
Tabi aradan çok uzun zaman geçmiş şimdi düşününce. Teknik anlamda çok değişimler yaşamışım belki. Kim bilir heyecanla ilgili bazı şeyleri de kaybetmişimdir bilemiyorum. Ama aynı heves ve istekle yoluma devam ediyorum.
6) Bubings Records’u kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Kendi şarkılarınızın kayıtlarını kendi stüdyonuzda mı gerçekleştiriyorsunuz? Başka hangi sanatçılarla çalışıyorsunuz?
Aslında Bubinga Records’u sevgili eşim Cem Çatık 2012 yılında kurdu. Biz tanıştığımızda Cem stüdyoyu yeni açmıştı. Ben sonrasında elimden geldiğince dahil olmaya çalıştım. Stüdyomuz 10 sene kadar Taksim’deydi. Bu sene bir yenilenme/tadilat sonrası stüdyomuzu evimize taşıdık. Üretimlerimizi kendi stüdyomuzda yapıyoruz, hatta iki yıl önce yapımcı olduk. Şimdilerde Tuğrul Tülek’in vokalisti olduğu “Yada” grubunun kayıtlarını yapıyoruz. Bahar Kaya adında vokalist bir arkadaşımızın kayıtları gerçekleşiyor. Bir yandan Mehmet Güreli’nin davul kayıtlarını yaptık geçen günlerde. Alper Durmuş’un yeni şarkıları yolda… Böyle devam ediyor.
7) 2018’de yayınladığınız “Ruhun Gemisi” isimli albümünüz için ‘hayalim’ diye bahsetmişsiniz. Bu albümü sizin için özel kılan nedir?
İlk üretimler hep zor ve özel gelmiştir benim için. Ruhun Gemisi’nin içeriğini tam da size bahsettiğim lise zamanlarımda oluşturmaya başlamıştım. Gerçekleştirmem epey bir uzunca vakitten sonra oldu. Zaten Cem Çatık bu konuda beni yönlendirmeseydi belki o “ilk albüm” yokuşunu tırmanamayacaktım. İçinde kopamadığım sözler, hisler, ruhlar var. Yakın bir arkadaşım ve canım abim Berkan Kaya albümümü dinlediğinde “Sanki senin dünyana yolculuk yaptığımı hissediyorum. ” demişti. Bu tabir çok hoşuma gitmişti ve o zaman yaptığım üretimin ne kadar önemli olduğunu anladım çünkü istediğim bir anlamda buydu.
8) Bestem Yuvarlak Trio dışında şu anda hangi gruplarla çalışıyorsunuz? Nerelerde dinleyebiliriz sizi?
Şu anda sadece kendi ekibimle çalıyorum. Aylık takvimlerimiz değişse de sabit sahne aldığımız mekanlar var tabi. Her Cuma; Novotel’de Nefais Restaurant’da çalıyoruz. Her Pazar; Rita Çiftlik’de çalıyoruz. Rakı ve cazı birleştiren mekan Peymane Ocakbaşı’nda bazı Perşembe günleri sahne alıyoruz. Muhakkak bekleriz 🙂
9) Aynı zamanda kurmuş olduğunuz Renk Çocuk Tiyatrosu’nda yazarlık, yönetmenlik ve oyunculuk yapıyor, denemelerinizden oluşan “Ruhun Gemisi” adlı kitabınızı hazırlıyor, Orhan Önder Yaycıoğlu’nun kurduğu “Kısa Kafası” ekibinde kısa film atölyeleri düzenliyor ve YouTube üzerinde eğitim videoları hazırlıyorsunuz. Bu kadar farklı alana bölünmek sizi yormuyor mu? Zaman yönetiminizi, iç disiplininizi nasıl sağlıyorsunuz?
Aslında Renk Çocuk Tiyatrosu’ndaki çalışmalarımı yoğun iş ve okul temposu gereği bitirmek zorunda kaldım. “Ruhun Gemisi” bir deneme kitabıydı, bu konuda cesaretimi toplarsam hayata geçecek umarım. Geçmezse bile her biri birer şarkıya dönüşecek gibi geliyor. Kısa Kafası ekibinde çok aktif olmasam da Orhan Önder Yaycıoğlu ile iletişim halindeyiz. Pandemi vs. derken ekibe çok uzak kaldım ama aynı zamanda da videolarda yer almayı çok özledim. Farklı alanlara bölünmek tabi yorucu bir durum. Ama zaman yönetimimi bir şekilde organize etmeye alıştım. Özellikle bu dört yıldır hem okul hem sahne beraber akarken bu konuda çok şey öğrendim.
10) ‘Şunu da yapmalıyım!’ dediğiniz, fakat henüz hayata geçirmediğiniz ne var? Bundan sonraki projeleriniz, geleceğe yönelik hedefleriniz neler?
“Şunu da yapmalıyım” dediğim şey kesinlikle tek kişilik bir müzikal yapmak. Aklımda, hedefimde var bir hayal ama sanırım zamanını bekliyor gerçekleşmek için. Geleceğe yönelik hedeflerimden birisi sinema oyuncusu olmak. Bunu gerçekten çok istiyorum. Müziğe yönelik planlamalarımda ise yurt dışında sahne almak ve bir çocuk albümü yapmak var.
11) Etkilendiğiniz, ilham aldığınız yerli ve yabancı müzisyenler ve oyuncular kimler?
Çok isim var bu konuda ama şöyle sıralayabilirim; Queen ve tabi ki Freddie Mercury, gerçekten seyirci ile kurduğu bağ çok özeldi hep hayranım. Ella Fitzgerald; teknik olarak çok çok severim. Caro Emerald ve Melody Gardot yeni dönem caz müzisyenleri olarak sevdiklerim arasında. Oyunculardan ise Zuhal Olcay’ı çok severim. Hem müzisyen hem oyuncu olarak çok sevdiğim ve örnek aldığım biri aslında. Yabancı oyunculara hiç girmeyeyim liste uzayıp gitmesin.
12) En ütopik hayaliniz ne?
Wembley Stadyumu’nda konser vermek desem ? Sonuçta ütopik dedik 🙂
13) En mutlu ve en acı anınızı sorsam?
Evet müthiş zor ve derinlikli bir soru. İlk albümüm “Ruhun Gemisi”nin ilk master cd’sini elimde tuttuğum zaman en mutlu anımdı sanırım. En acı anımı çok hatırlamak istemiyor olabilirim. O biraz bende kalsın olur mu ?
14) Okurlarımız size sosyal medyadan nereden ulaşabilirler?
https://www.facebook.com/bestem.yuvarlak
https://www.instagram.com/bestemyuvarlak