Bugünkü konuğumuz Samsun’dan yetenekli bir müzisyen; Can Mutlu…
1) Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Ne zamandır gitar çalıyor, beste yapıyorsunuz?
- Ben ailenin En küçüğüyüm. Ailede zaten abim ve ablam amatör olarak müzikle ilgileniyordu. Ablam grubunda klavye çalıyordu, abim iyi bir elektro gitaristti, babam hobi olarak bağlama ile uğraşıyordu. Annem de fırsat buldukça onlara sesiyle eşlik ediyordu. İlk müzik eğitimimi ortaokula giderken konservatuarda ud üzerine aldım. Yaklaşık 3-4 sene Türk Sanat Müziği ile ilgilendikten sonra biraz notalara ve kurallara bağlı kalmak beni sıktığı için, biraz da kendi bestelerimi yapmak için gitara ilgi duymaya başladım. Abimden yardım alarak, o yaşlarda yetenekli de bir udi olduğum için, hızlıca gitarı öğrendim. Ondan sonra alaylı olmayı tercih ettim. Konservatuarı bırakıp tamamen kendi bestelerime yöneldim. Solistlik ve bestecilik yolculuğum da öyle başladı.
2) Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü mezunusunuz. Yıllardır hem kendi işinizi hem de müziği aynı anda yürütüyorsunuz. Kendinizi tamamen müziğe adamanızın önünde duran engel nedir? Hayatta güvenli oynamayı tercih eden bir karakter misiniz?
- Geçimini tekstille kazanan bir aile olduğumuz için bir şekilde bilinçaltımda hep tekstil vardı ama kendimi o konuda tamamen bağımsız hissetmiyordum. Bir nevi aileye karşı sorumluluk duygusu diyebiliriz. Ayrıca müziğin tek başına Türkiye’de hayatı idame ettirebilecek bir potansiyeli olduğunu da düşünmüyordum. (Hala da düşünmüyorum.) O günden beri, müzik tutkum olsa da müzik hiçbir zaman tek işim olmadı. Dediğiniz gibi hayatımı ve yarınlarımı her zaman garanti altına almak isteyen bir yapım var. Hayat üzerine kumar oynamayı çok sevmiyorum çünkü oğlak burcuyum. 🙂
3) Her şeyini kendi yapan bir müzisyensiniz. Hem yazıyor, hem besteliyor, hem de kendi aranjenizi kendiniz yapıyorsunuz. Bu sizce bir avantaj mı, yoksa tamamen tek başına çalışmanız sebebiyle dezavantaj mı?
- Şu noktayı düzeltelim; evet, kendi sözlerimi yazıyorum, kendi bestelerimi yapıyorum, kendi aranjemi de yaptığım oldu ama ben kesinlikle iyi bir aranjör değilim. Hatta kendime müzisyen etiketi yapıştırmayı da uygun görmüyorum. Kendime daha çok müzik insanı, Neşet Ertaş‘ın dediği gibi “gönül adamı” gibi sıfatlar yakıştırıyorum. Bir çok bestelerim var ama müzisyenlik için hayatını bu işin matematiğine adamak gerekiyor diye düşünüyorum. Müziği daha çok kendimi ve duygularımı ifade etme biçimi olarak kullanıyorum. Yani kendime müzisyen diyerek müziğin matematiğine yıllarını vermiş diğer müzisyenlere saygısızlık etmek istemem ama iyi bir ses sanatçısı ya da yeteneği olan bir besteci olduğuma inanıyorum. Her şeyi kendiniz yapabilmek avantaj mı diye sormuşsunuz, gönül isterdi ki bu piyasada herkes sadece uzmanlaştığı şeyi yapsın. İlk albümde çok başarılı müzisyenlerle, yönetmenlerle çalıştım ama yüksek bütçe isteyen kaliteli bir işte “no name” bir isim olarak, yapımcı da mecburen kendim oldum diyebilirim. Ondan sonra bu işin devamını getirmek çok zor oldu. Bir şekilde firmalardan da destek aldım ama yine de çoğu şeyi kendim başarmaya çalıştım. Bir yerden sonra her şeyi kendin yapmaya çalışıyorsun, kendin aranjör olmaya çalışıyorsun, kendi video kliplerini çekmeye çalışıyorsun vesaire vesaire. Hepsine yetmeniz hem zaman, hem de yetenek olarak imkansız ve profesyonel olmadığınız bir alanda bu işleri başarmaya çalışmak asıl mevzudan uzaklaşmanıza sebep oluyor. Bu da başarı değil, aksine başarısızlık getiriyor. Bu Türk müzik piyasasının en temel sorunlarından biri; daha doğrusu toplumumuzun en temel sorunlarından biri. Kimse uzmanlaştığı alanda işini yapmaya fırsat bulamıyor, her şeyi kendisi yapmak zorunda kalıyor ve sonunda ortaya çıkan işler genelde hüsran oluyor.
4) İlk albümünüz “Düş Sahte” 2011 yılında müzikseverlerle buluştu. Bu albüm tamamen kendi bestelerinizden oluşmakta ve yine bu albümde çok önemli isimlerle bir arada çalıştınız. Yine uzun, üç yıllık bir emek söz konusu hazırlık sürecinde. Albüm yapma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti? Biraz süreçten bahseder misiniz?
- Yıllarca hayata dair bir iz bırakmak için bir albüm hayalim olmuştu. İlk başta bazı müzisyen arkadaşlarla bir şeyler yapalım dedik. Elimizde hiçbir şey yokken oturduk eve, tuttuk eve kapandık vs. Olmadı, bir şey çıkmadı. Ondan sonra kendi hayatım üzerine yazdığım şarkıları üretmeye başladım ve fark ettim ki bu işe emek verirsem bir şeyleri beceriyorum ve insanlar etkileniyor. Ben de sabahlara kadar beste çalışmaya başladım. Onlarca beste birikince İstanbul’da kaliteli müzisyen çevresine girerek çok iyi müzisyenlerle çalıştım ve bu hayata dair iz bırakma fikrini orada çok şükür ki gerçekleştirdim. Çok emek verilen, ciddi kalitede on şarkılık bir albüm yaptığıma inanıyorum. Yaklaşık 8 sene oldu. Yeterince keşfedilmemiş olsa da zamanla değeri anlaşılacak, buna eminim.
5) Albüm sonrası sözleri Çavlan Gençer’e, bestesi ve arenjeleri size ait olan “Gözü Beklemek” maxi single’ını yayınladınız. Burada bestekar kimliğinizi ön plana çıkarmak mı istediniz? İlk albümünüzün çıkış şarkısı “Eyvah” ‘ı sonradan Gülay’ın alması ve söylemesi tesadüf değildir diye düşünüyorum. Sonrasında başka isimlere de şarkı verdiniz mi ya da bu alanda da çalışmalarınız var mı?
- Kadıköy’de yaşarken edebiyat çevresinden kıymetli dostlarım oldu. Sohbetlerimiz sırasında onların şiirlerini dinlerken etkilendim ve bu şiirlerden birçok beste yaptım. Dostluğumuzun bir hatırası olarak da bu besteleri ilk aranjörlük deneyimimle maxi single olarak çıkardım. Bu albüme daha çok sanatsal bir çalışma olarak bakıyorum diyebilirim. Kadıköy’lü bir şair ve opera sanatçısı olan Çavlan Gençer‘in şahane şiirlerini benim bestelerimle buluşturduk. Aslında ikimizin daha birçok ortak bestesi mevcut henüz duyurmadığımız, ilerleyen zamanlarda ara ara bunları yeniden çıkarmayı düşünüyorum. Besteci kimliğimi ön plana çıkarmayı çok istiyorum. Açıkçası, sevgili Gülay‘a verdiğim Eyvah şarkısı benim için mutlu bir başlangıç oldu. Ondan sonra Elif diye bir ses sanatçısı arkadaşıma çok sevdiğim Sokak Kedisi şarkısımı verdim. Umut ediyorum ki bu tarz şarkı paylaşımlarını daha çok yapacağız değerli sanatçı dostlarımla. Bu arada hedefim maddiyattan ziyade şarkılarımın daha farklı sesler tarafından daha farklı duygularla daha geniş kitlelere duyurulması.
6) Pandemiden sonra memleketiniz Samsun’a döndünüz ve sessiz ama emin adımlarla burada sahnelerine devam etmektesiniz. Bundan sonrası için projeleriniz, planlarınız neler?
- Pandemiden sonra İstanbul’da pek yaşamak istemediğimi fark ettim, memleketime döndüm. Bir süre ailemle vakit geçirdikten sonra mekanlar açılınca asıl yapmak istediğim ve insanların bana çok yakıştırdığı akustik müziğe döndüm diyebilirim. Samsun‘da tek başına sahne alan tek insan sanırım benim. Bu müziğin farklı bir lezzeti var ve bunu seven özel bir dinleyici kitlem var. Hem duygusal hem de çok eğlenceli bir modda pazar ve çarşamba olmak üzere haftada iki gün sahne alıyorum Hayal Kahvesi‘nde. Repertuarıma olabildiğince, geçmişten, çok kıymetli fakat fazla duyulmadığını düşündüğüm şarkılar koyuyorum. Hızlı geçişlerle bir gece programında en az 60-70 şarkı çaldığımı söyleyebilirim. Arada nadir de olsa bestelerimi çalıp dinletiyorum, güzel tepkiler de oluyorum. Yeni şarkılar hala yapıyorum, hatta şu an iki tanesi bitmek üzere. Mix mastering aşamasına geldi diyebilirim ama en az 4-5 şarkı daha biriktirip teker teker, iki ayda bir çıkarmayı düşünüyorum. Yoksa sürekli iş çıkarmazsanız piyasada bir şekilde unutuluyorsunuz ve yaptıklarınız boşa gidiyor.
7) Müzik adına en ütopik hayaliniz ne olabilir?
- Müzik adına en ütopik hayalim tabii ki Senfoni Orkestrası ile çalmak olur herhalde. Bu işin zirve noktası Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah senfoni konserleri diyebilirim. Bu albümler bana göre hiçbir zaman unutulmayacak.
8) İlham aldığınız yerli ve yabancı şarkıcılar, gitaristler kimler? Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Müzik haricinde ilgi duyduğunuz başka sanat dalları var mı?
- Halk ozanı olarak ilham aldığım sanatçılar; Bülent Ortaçgil, Barış Manço, Teoman, Sezen Aksu diyebilirim. şarkıcı olarak ilham aldığım isimler ise; Tanju Okan, Dario Moreno, Cem Karaca gibi sesler ama gitarist olarak ilham aldığım birini söylemeyeceğim çünkü kendimi zaten gitarist olarak görmüyorum. Ben gitarı kendime yettiğince çalıyorum diyeyim, gerçek gitaristlere saygısızlık etmem bu konuda.
9) En mutlu ve en acı anınızı sorsam?
- Benim için en mutlu anım çok aşık olduğum bir kadınla rakı içtiğim ilk andır, en mutsuz anım da (sevdiklerimizi ölümle kaybetmeyi saymazsak) çok aşık olduğum bir kadın tarafından sebepsiz yere terk edildiğim ilk andır. İşte bu anlar sayesinde bütün bu besteler ortaya çıkıyor zaten. İyi ki bu anlar varlar. 🙂
10) Okurlarımız sosyal medyada size nereden ulaşabilirler?
Instagram: canmutluakustik