AYDEMİR: “GENÇLERE TAVSİYE VERMEK BÜYÜKLERİN HADDİ DEĞİL”

Sosyete Art, Ezoterizm üzerine kitaplar kaleme alan Eray Emin Aydemir ile buluştu. Aydemir ile ezoterizm, eserleri ve hayata bakışı ile ilgili keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Sosyete Art’a hoş geldiniz Eray Bey. Ezoterizm üzerine eserler yazan yazar olarak tanınmanızdan dolayı sizden ilk başta ezoterizmin ne demek olduğunu geniş şekilde anlatmanızı rica edeceğim. 

Hoş bulduk. Uzun bir sürenin ardından tekrar sizlerle olmak güzel. Ezoterizm çok geniş kapsamlı bir konu, asırlardır inceleniyor ve gelecek yüzyıllarda da incelenecek. Bu bakımdan ancak kendi deneyimlerim ve araştırmalarım doğrultusunda ezoterizmden ne anladığımı sizlere aktarabilirim. Bence ezoterizm nasıl sorusuyla değil neden sorusuyla ilgili bir alan. Basit bir şekilde ifade etmek istersek, bir insanın doğum aşamalarını, nasıl hayata gözlerini açtığını biliyoruz. Ama “Ben neden buradayım, buradaki amacım ne, buradaki günlerim bittikten yani öldükten sonra bana ne olacak?” sorusuna dair bilimsel bir açıklama bulmak zor. Çünkü bilim bir doğrulama mekanizması. Burada biraz önce sorduğum soru her birey için farklı anlamlar barındırır. Ezoterizm, kişinin kendi içerisine yaptığı bir yolculuktur aslında. Ancak bu o kadar görkemli bir yolculuktur ki eğer başarabilirseniz evreni anlayabileceğiniz en büyük ölçüde anlarsınız.

Anlama konusunu biraz açmak isterim. Bir insan kendi içerisine yaptığı yolculukla evreni nasıl anlayabilir? Çok eski bir deyiş var; “Gökte ne varsa yerde de o vardır.” Bu sözü bence bilimsel olarak en iyi destekleyen ifade Carl Sagan’dan geldi. Büyük bilim insanı “Hepimiz yıldız tozuyuz.” şeklindeki sözüyle aslında evrenle bir olduğumuzu ifade etti. Anlaması zor bir süreç kabul ediyorum. Makro kozmoz yani evren ve mikro kozmos yani insan aslında büyüklük ve küçüklük ifade eden tanımlamalar. Ama bu tanımlamalar da iç içe. Kendinizin neden var olduğunuzu keşfedebilirseniz evreni ve onu kendinden var edeni de tanıyabilirsiniz. Burada “kendinden var eden” kelimesini bilerek kullandım. Dikkat ettiyseniz yaratma kelimesini kullanmadım. Panteizme, panenteizme ve ezoterizme meraklı olanlar burada ne anlatmak istediğimi daha net anlayacaktır.

Usta yazar Balzac, “Tanrı, hareketle donanmış bir Sayı’dır, hissedilir fakat ortaya konulamaz.“ demiştir. Ezoterizm aslında hissedilen tarafla ilgilidir. Bunun güzel tarafı akıl ve bilimi de rehber alması ve dogmatik olmamasıdır. Kişi aklını ve gücünü kullanarak kendini keşfetme yoluna girişir.

“Siz bu yolculuğun neresindesiniz?” şeklinde bir soru sorabilirsiniz. Şu an halen yoldayım. Uzun ince bir yolda.

  • Dünya ve evren kanunlarında hem mevsimsel hem de toplumsal konuların ezoterizmi size neler ifade ediyor? Bu gizemi seven birisi olarak sizden birkaç çarpıcı cümle bekliyorum.

Evrenin kanunları bizlere matematiğin ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Matematiksel gerçeklikle donanmış bir evrenin küçücük bir parçasıyız. Mavi, evren ölçeğinde ufacık bir gezegende yaşıyoruz. Ben bu güzel sorunuza Sir Isaac Newton’dan yardım alarak yanıt vermek isterim. “Tanrı her şeyi ölçüyle yaratmıştır. Ağırlık, sayı ve uzunluk.” demiştir büyük bilim insanı. Bu ifadeden şunu anlıyoruz; Tanrı en büyük matematikçidir. Newton’a göre yaradılış eylemi bana göre ise var etme eylemi tamamen matematik prensiplerle gelişir. Biz matematikte ve bilimsel diğer alanlarda ne kadar ileriye gidebilirsek, dogmalardan, korkulardan ne kadar uzaklaşabilirsek o kadar Tanrıya yakın olabileceğiz.

Mevsimler tamamen Güneş’in ve gezegenin konumuyla ilgili bir süreç. Güneş üzerine oluşturulan sembolleri ve bazı dönemlerde oluşturulan inançların etkilerini halen görüyor ve yaşıyoruz. Bunlar büyük gizemleri içerisinde barındırıyor ve ilgilenmesi çok zevkli konular. Bugün belirli düzeyde bir bilinç seviyesine ulaşmış herhangi bir insan nasıl olur da RA’yı merak etmez.

Toplumların ezoterizme bakışları doğal olarak toplumsal bilinçle direkt ilişkili. Bir toplum, soru sormayı seviyorsa, birilerinin “Bu böyle, daha fazla sorgulama!” demesine direniyor ve araştırıyorsa aslında hem bilimsel hem de ezoterik açıdan bilincini ve titreşimini yükseltiyor demektir. Evrende her şey titreşir.

Blavatsky , Gizli Öğreti isimli eserinde, “”Zaman sadece, biz, sonsuz süreklilik içinde seyahat ederken birbiri ardından gelen bilinç hallerimiz tarafından üretilen bir illüzyondur.” der. Aslında bu sorunuza verilebilecek en kolay yanıtlardan biri bu. Zaman nedir? Sonsuz süreklilik nedir? Bilinç halleri nedir ve en önemlisi neden bir illüzyonun içerisindeyiz? Bu sorulara yanıt vermek için yeni bir bilinç seviyesine çıkmak lazım. Bu insandan topluma uzanan bir yol. Şu an dikkat ederseniz bir simülasyonda yaşayabilme ihtimalimizi konuşuyoruz. Hatta Elon Musk bunu “%99 bir simülasyonda yaşıyoruz.” sözleriyle tanımlıyor. Bu simülasyonu var eden programcıyı nasıl keşfedebileceğimizi bilinç seviyemiz ve titreşimlerimiz belirleyecek.

Burada ufak bir ayrıntıya girmek istiyorum. Evinde dizleri eskimiş pijamasıyla bilgisayar başında ahkâm kesen, iki Reiki eğitimi alıp, “uzmanım” diye piyasaya çıkan, sürekli pozitif düşünceyi telkin eden hatta hiçbir eğitimi olmadığı halde Kuantum hakkında açıklamalar yapan sözüm ona spiritüel ablalar ve abiler bu titreşimi yükseltemez. Ülkedeki cahil insanları cinci hocalar, sözüm ona eğitimli beyaz yakaları ise “spiritüel uzmanlar” kandırıyor. Bu tip bilgiler para ile verilmez. Zaten hazır olmayana da ezoterik bilgiler açılmaz. Çünkü bu kişi kendisine verilen bilgileri anlamaz, hazır değildir. Gerçek bir üstat insanların hayatını derinden etkileyecek  çok değerli bilgileri para karşılığı satmaz. Lütfen kandırılmasınlar. “Ben kuantumu anladım. Kuantum olumlaması yapacağım.” diyen tipler etrafta geziyor. Bu kişilerin Planck, Bohr, Einstein hakkında okudukları bir tek kitap olmadığına bahse girerim.

  • Gerçekler ile bilinmezlik arasındaki yolculuklar çözüm olarak sizce nasıl bir noktada buluşmakta?

Bu sorunuza “gerçek nedir?” şeklinde bir soruyla yanıt vermek isterim. Gerçekten gerçek nedir sorusuna yanıt vermek için öncelikle biz neyiz sorusuna yanıt vermek gerekir. Bilimsel, deneylerle gözlemlenmiş gerçekten bahsetmiyorum. Bilim elimizdeki en büyük hazinelerden biri. Ama yalnızca biri. Bilinmezlik ve yine yanıtını aradığımız gerçeklik olgusu aslında bir elmanın iki yarısı. Bilim ve ezoterizm alanında çalışmalar insan olduğu müddetçe devam edecek.

  • Gizem denilen şey sizce nedir? Neler gizem değildir?

Gizem aslında bizi biz yapan en önemli olgulardan biri. Tür olarak iki ayağımız üzerinde durduğumuz ilk günden bugüne kadar uzay her zaman bir gizem oldu. Her bulduğumuz yanıt yeni soruları beraberinde getirdi. Bilimsel olarak yanıtlarını verdiğimiz her şey gizem olmaktan çıktı. Örneğin yerçekimi bir gizem değildir. Ancak karadeliklerde bildiğimiz fizik kurallarının pek de geçerli olmadığı bir gizem olarak karşımızdadır. Zamanla bu gizem de çözülecek ve yeni gizemleri beraberinde getirecektir.

  • Din konularının ezoterizmi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Din, ismi ve türü ne olursa olsun batini tarafları da bulunan bir konu. Ezoterizmle direkt olarak ilgili. Teoloji ile ezoterizmin birbiriyle yakın ilişkisi olduğuna inanıyorum. Ancak burada önyargılardan uzak durmak gerekli. Her dine eşit mesafede bakmak lazım.

  • Yeni bir kitap projeniz var mı son zamanlarda?

Evet, Türk Şamanizmi ve Ezoterizm ilişkisini yakından ilgilendiren bir çalışmam şu an devam ediyor. 2022 sonlarına doğru yayımlanacağını düşünüyorum. Hermes Yayınları ekibine de buradan sizler aracılığıyla teşekkür etmek istiyorum. Tüm ekip iyi bir eser olması için elinden geleni yapıyor.

  • Dünyada ezoterik olan alanlardaki araştırmalarda hangi konular en çarpıcı olarak uzun bir gelecek vadediyor?

Yapılan kazılar ve arkeolojik alanlarda ortaya çıkacak eserlerin bizi çok başka bir seviyeye taşıyacağını düşünüyorum. Göbeklitepe buna muazzam bir örnek. Bu, geçmişten geleceğe ve gelecekten geçmişe uzanan bir konu. Benim düşüncem zamanın lineer değil dairesel bir şekilde olduğu yönünde. Geçmiş ve gelecek iç içe.

  • Tarihsel gerçeklerden bahsedersek en dikkat çekici bilgiler hangi toplumlarda bulunuyor?

Burada bir toplum ayrımına girmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Babil, Mısır, eski Türk uygarlıkları, Peru, Aztek, Maya… Hepsi çok özel bilgileri barındırıyor. Bu tüm gezegenin ortak mirası.

  • Anadolu miraslarında en önemli ezoterik tarih hangileri sizce?

Sorunuza tarih vermekten ziyade sadece Anadolu’yu değil, ezoterik açıdan eşsiz bir konumda olan ülkemizi ve tarihimizi genel olarak değerlendirerek yanıt vermek isterim. Türkiye müthiş bir coğrafyaya sahip, ezoterik anlamda da bu böyle. Göbeklitepe örneğini biraz önce verdim. Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı gözümüzün önünde ama bence çok büyük gizemleri halen içerisinde barındırıyorlar. Türkiye’de keşfedilmeyi bekleyen sayısız ezoterik yapı ve eser var. Ayrıca bu coğrafya geçmişinden bugüne insanlığa ışık olabilecek sayısız insan yetiştirdi. Onları da tam olarak anladığımızı düşünmüyorum. Biraz zamana ihtiyacımız var. Ancak yavaş ilerlememizin beni üzdüğünü de söylemeliyim.

‘Nazi Dini ve Hitlerin Gizemleri’ kitabınızdan önemli bölümleri bizlerle paylaşır mısınız?

Kitabın oluşmasında arkasında yatan motivasyonum, “Nasıl?” sorusu üzerineydi. Nasıl oldu da Almanlar bu kaba saba, katil ruhlu ancak iyi eğitimli adamların peşine takıldılar?” sorusu zihnimi kurcalıyordu. Bu araştırmam beni teoloji, ırkçılık, propaganda ve ulusal gurur gibi birbirinden bağımsız sonuçlara götürdü. Naziler, genellikle ideolojik bir grup olarak tanımlanır. Bu doğru ancak bana göre eksik bir ifadedir. Dini bir topluluk olduğunu da görmek gerekiyor. Kitapta bunu anlatmaya çalıştım.

‘Şeytanın Notaları’ kitabınızdaki şeytan size neyi çağrıştırıyor? Derin araştırmacı kimliğinize dayanarak bu eserinizi bizlere anlatır mısınız?

Kitap, müzik yoluyla yapılan satanizm propagandasını ortaya koymak için yazıldı. Kendim de iyi bir metal müzik dinleyicisi olmam nedeniyle süreci daha yakından gözlemleyebildim diye düşünüyorum. Şeytan son derece teolojik bir konu doğal olarak. Var mı yok mu tartışmasından ziyade neyi temsil ediyor ona bakmak lazım.

Yazacağınız en son kitap hangisi olacak?

Ölüm tarihimi bilmediğim için bu soruya cevap veremiyorum 🙂 . Açıkçası son kitap üzerine bir motivasyonum da yok. Tibet Ölüler Kitabı üzerine bir çalışma yapmak isterim gelecek yıllarda. Ancak bunun için yaşımın biraz daha ilerlemesi, gözlemlerimin artması gerekiyor.39 yılın yaşam tecrübesi şimdilik bu eser için az. Yazarken motivasyonum para veya ün kazanmak üzerine değil. Öldüğümde, benim düşünceme göre başka bir boyuta geçtiğimde bu boyutta araştırma yapan herhangi biri kitaplarımı okur bir fikir edinirse kendimi başarılı sayarım.

Hayat felsefeniz nedir?

Akıl ve bilimin toplum için en büyük değer olduğuna inanıyorum. Hayat felsefem öğrenmek üzerine. Mutsuz bir çocukluk dönemi geçiren her yetişkin gibi beni mutlu edecek şeyler arıyordum. Araştırma yapmanın ve üretmenin beni mutlu kıldığını fark ettim. Gerçi içinde yaşadığımız toplumda ne kadar mutlu olunabilir o da ayrı bir tartışma konusu.  Bu hayatı terk ettiğimde insanlar, “Eli kalem tutardı. İyi Atatürkçüydü ve iyi Beşiktaşlıydı.” derlerse benim için yeterli.

Yazarlık bir erkeğe nasıl bir kimlik veriyor?

Yazarlar tek tip insanlar olmadıkları için bir kimlik veriyor mu onu bilemiyorum. Gördüğünüz üzere sosyal medyada, kişisel alanlarında ufacık yazı yazan biri kendini “yazar” olarak tanımlıyor. Varsa bile ülkemizde bu kimliğin içi boşaltıldı. Bir dergide yazısı yok, birkaç kitabı yok, ancak bir iki yerde köşe yazısı yazdı diye “yazar” kimliğini takıp dolaşıyor insanlar. Veya popüler bir isim, bir şarkıcı mesela. Hayran kitlesi var, bir tane kitap yazıyor. Zaten o yazmıyor, editör yazıyordur o kitabı. Kendisi yazamaz. Doğal olarak kitlesi hazır, çok satıyor. Çıkıp “ben yazarım” diye dolaşıyor. Toplum da kabul ediyor. Acı ama gerçek. O yüzden bu ülkedeki “Yazar” olgusuna çok takılmıyorum. Hatta bu konu sinirimi bozuyor.

Çağdaş gençleri yazmaya yönlendirmek için neler tavsiye edersiniz?

Sinirimi bozan bir konu daha :). Sürekli olarak gençlere herkes bir tavsiye verme derdinde. Özellikle Z kuşağına tavsiye vermek için herkes çıldırıyor. Ben onlara yakın kuşağım. Şunu bilsinler, içerisindeki yaşadıkları kaotik durumda bizim bir payımız yok. Biz de onlar gibi aynı süreci yaşıyoruz. Onlardan tek farkımız tüm sıkıntılarımıza rağmen biraz güzel günler görmeyi başardık. Benim hiçbir tavsiyem yok onlara. Zaten yazmak isteyen yeni kuşaktan biri çok okuması ve yazması gerektiğini öğrenmiştir. Tavsiye vermek haddim değil. Sadece benim değil 40 yaş üstü kimsenin de haddi değil. Bu çocuklara nasıl bir ortam bıraktınız ki kendinizde onlara tavsiye verme cüreti görüyorsunuz! Z kuşağına mensup tüm arkadaşlarımdan sadece bir ricam olabilir. Burnunuzun dikine gidin. Bu toplum sizi yok etmek istiyor. Buna izin vermeyin. 

Yazar olarak şimdiye kadar karşılaştığınız en güzel hatıra nedir?

Güzel hatıralarım da var trajikomik olanlar da… İmza günlerinde hiç tanımadığım insanların gelip kitap imzalatmaları, sizi anlamaya çalışmaları güzel bir şey.  Toplu taşıma kullanan biriyim. Çok yorgun olduğum ve fena halde karamsar bir ruh haline sahip olduğum bir gündü. Kadıköy’den metroya bindim. Bir şey dikkatimi çekti. Bir kitap kapağı. Genç bir arkadaş Ölümsüzlüğe Uyanış Ezoterik Bir Yolculuk isimli kitabımı okuyordu. Yanına gittim. İmzalamak istediğimi söyledim. İlk olarak inanmadı benim kitabın yazarı olduğuma. Kimlik göstermek zorunda kaldım. Kitabımı imzaladım ama. O günün geri kalanının güzel geçmesini sağlayan bir olay oldu J.

Bir seferinde de sabah saatlerinde Küçükyalı üst geçitte Timsahın Gözyaşları’nın korsan baskısını gördüm. Korsan satış yapan arkadaşın yanına gittim. Kitabın nasıl olduğunu sordum. “Ağabey yazarı pek tanımıyorum ama kitap polisiye, ben de okudum, sardı.” dedi. Kitabın yazarı olduğumu söyleyince inanmadı. Yine kimlik göstermek zorunda kaldım. Benden olumsuz bir tepki bekledi ama vermedim. Bu da trajikomik bir anı olarak bende bulunsun.

Article Categories:
Kültür · Manşet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Manşet Haberler ...