‘SAZ’LI ‘SÖZ’LÜ BİR SÖYLEŞİ İLE ENGİN TOPUZKANAMIŞ…

SÖYLEŞİ: SUNA BAYKAM SAPAN

Sosyete Art’a hoş geldiniz… Müziğe duyduğunuz merak nasıl oluştu ve bugünlere geldi? Sizi daha yakından tanımak isteriz.

  • Hoş bulduk. Orta okul yıllarımda, yan sınıflardan birine bir öğrenci gitar getirmiş. Müzik öğretmenimiz de o gitarı çalmıştı. Gitar çaldığını bilmiyordum ve çok etkilenmiştim. Sonra gitar almanın peşine düştüm. O yıllarda (92 olabilir) Akhisar’da sadece tek bir satılık gitar vardı. Başlarda o gitarı alamadım, pahalıydı. Komşumuzun evlenip giden kızından kalan bağlamayı bana verdiler. Bir arkadaşım ile birlikte hiçbir şey bilmeden bir sene kadar kendi kendimize çaldık (ona çalmak denmez de, neyse 😊 Sonra para biriktirip Hollanda malı o akustik gitarı aldım. Müzik öğretmenimin de desteği ile öğrenmeye başladım.

Lise son sınıfta iken tesadüfen Erkan Oğur’un “Bir Ömürlük Misafir” albümünü keşfettim. O dönemki birçok başka akranım gibi beni çok çarptı. O günden beri de Erkan Oğur hayatımda çok belirleyici olmuştur.

Müziğe hevesim olsa da hukuk okudum. DEÜ Hukuk fakültesinden mezun olduktan bir süre sonra aynı okulda Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi anabilim dalında araştırma görevlisi oldum. Halen de orada öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Ama müzik ile bağım kopmadı. Gitar, perdesiz gitar, bağlam, kopuz, oğur sazı ve cümbüş gibi birçok sazla ilgilendim. Gruplarda çaldım. Ama 20li yaşlarımın ortalarında müzisyen olamayacağımı anladım. Müzik çok yüksek bir disiplin gerektiriyor. Oysa (doktora tezim disiplin olmasına rağmen 😊 bende o disiplin yoktu. Üstelik hukuk felsefesi ve sosyolojisi çalışmayı da seviyordum. O sebeple de hevesli bir amatör kalmanın rahatlığına geçtim.

Diğer yandan Erkan Oğur’la birlikte enstrüman yapımına da ilgim doğmuştu. Daha doğrusu perdesiz gitar ve kopuz piyasada olan sazlar değildi. Kendim hasbelkader uğraşmaya başladım. Üniversite yıllarımda bir yapım atölyesine sıkça gidip geldim. Epey bir zaman kadar ufak tefek tamiratlarla devam eden bu süreç 2010 yılında bir atölye kurmaya kadar vardı. O zamandan beridir ağırlıklı olarak kopuz ve oğur sazı olmak üzere bağlama ailesi sazlarını yapıyorum. Ayrıca cümbüşle ilgili de epey çalıştım.

Saz yapmadaki emeğin güzelliklerinden bahseder misiniz?

  • Açıkçası yaptığı işi edebiyata bulayan bir kimse değilim. Temelde çok basit: zaman geçirmek için yahut oyalanmak için yapıyorum. Kırklı yaşlarıma kadar çokça okudum yazdım. Kelimelerden hakikatler ve inançlar artık beni ikna etmiyor pek. Oysa ne yaptığınızdan bağımsız olarak el emeği ve özellikle zanaatkarlık, çok daha basit, somut ve görünür bir şey üretmek daha makul geliyor bana. Bir yandan atölyede yalnız olmayı seviyorum öte yandan atölye sayesinde yığında farklı insanla, müzisyenle tanışmış olmanın zenginliğini yaşıyorum.

Saz üstadı olarak İzmir’de oldukça ses getirdiniz? Nerelerde müzik yapmaktan ve müzikseverler ile buluşmaktan hoşlanırsınız?

  • Daha önce de dediğim gibi kendimi bir saz üstadı ya da müzisyen olarak görmüyorum. Zaman buldukça çok sevdiğim arkadaşlarım ile bir araya gelip çeşitli gruplar halinde çalıyoruz. En sık çaldığımız yer, Kırkmerdiven. Küçük bir mekân ama her zaman çok yüksek bir enerji ve kablosuz anfisiz çalmanın büyük rahatlığı var.

Sevdiğiniz kitap yazarları kimlerdir?

  • Milan Kundera, Behçet Necatigil, İsmet Özel, Mustafa Kutlu ilk aklıma gelenler. Akademik alanıma ilişkin olarak de Mehmet Tevfik Özcan ve Cemal Bali Akal.

Türk müziği alanında hangi sanatçıları dinlersiniz?

  • Erkan Oğur her zaman çok değerli benim için. Bülent Ortaçgil, Okan Murat Öztürk, Cengiz Özkan, Birol Yayla, Cengiz Onural… Eskilerden Talip Özkan benim için çok önemlidir. Cemil Bey, Münir Nurettin, Necdet Yaşar… Daha da birçok isim var.

Saz dinletisinin huzur verdiğini düşünüyorum. Sizce?

  • Kimin, nerede, nasıl çaldığına bağlı 😊 Eziyete de dönüşebilir bazen ama iyi bir icracıyı dinlemek her zaman çok yüksek bir enerji yayar. Bu her zaman huzur değil benim için. Bazen ağırdır…

Aşık Veysel’den günümüze kadar saz üstatlarının hayatları hakkında neler söylersiniz?

  • Aşıklık ve hatta (itiraz edilebilecek bir düşünce olarak) halk müziği, Aşık Veysel ile bitti diye düşünüyorum. Çünkü bu tür bir müziğin ortaya çıkmasını sağlayan toplumsal ve ekonomik şartlar çok değişti. Cep telefonunun olduğu bir yerde telli turnam benden yâre haber götür demek, bizzat tecrübe edilmemiş bir duygu halini taklit demek. Bunun yanlış ya da kötü olduğunu söylemiyorum. Mesela İngiltere’de yaşayan ve çok genç bir müzisyen olan Tahir Palalı’nın bu geleneği sürdürdüğünü görüyoruz. Yine genç kuşaktan Mehmet Evren Hacıoğlu, halis bir çaba içindedir. Ama artık üretilmeyen ve fakat değeri çok yüksek bir müziği tekrar ediyoruz sadece. Saz üstatları da kendi beceri ve ufukları elverdiğince mevcut müziği nüanslar ve kendi estetik anlayışları ile tekrar tekrar icra ediyorlar. Binlerce icra içinde en iyileri geleceğe kalacak.

Gelecek planlarınızda neler var? Sizi nerelerde dinleyeceğiz? Sosyal medya hesaplarınızdan sizi takip etmek isteyenlere bilgi verir misiniz?

  • Planım yok 😊 Yaptığım sazlar, daha doğrusu yapacağım sazlarla ilgili hayallerim var. Bu yıl İzmir, Diyarbakır ve İstanbul’da çaldık. İzmir’de yine muhakkak çalarız, Kırkmerdiven’de. Başka neler çıkar bakalım…

Facebook ve Youtube’da Engin Topuzkanamış olarak ulaşabilirler. Instagram’da ise @atolyede veya yine adımla takip edebilirler.

Article Categories:
Müzik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Manşet Haberler ...