Sanat ve Atölye Sevdası

RESSAM VE EĞİTMEN Dr. DENİZ KİREÇ

Ressam ve Eğitmen Deniz Kireç’in Atölyesine Konuk olduk

Sosyete Art’a hoş geldiniz… Genç ve çağdaş ressamlardan birisi olarak sanat hakkındaki görüşlerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Sanatın dünü bugününde sizin karşınıza çıkan fırsatlar, bunların gerçekleşenleri ve istekleriniz… Dahası bir kadın olarak zorluk derecesi ve aldığınız eğitimi ne derece yansıtabildiğinizden bahseder misiniz?

Merhaba. Dünden bugüne elbette değişen bir dünya oldu, sanata da yansımaması mümkün değil. Çağdaş sanat son iki senede bir çağ atladı. Post modernizm ve sonrasında “sanal sanat”tan bahsederken şimdi “sanatın sanal” olması söz konusu. NFT gibi…

Benim karşıma birçok fırsat çıktı… Sanırım en aklımda kalan değerlendirmediğim fırsat Columbia Üniversitesi’nden Yüksek Lisans kabulü alıp gitmemiş olmam… Zaten New York’ta bir Yüksek Lisans yapmıştım, İstanbul’a iyice yerleşip doktora çalışmaları yapmayı tercih ettim.

İlk güzel fırsat ise tüm bu serüvenin başlangıcı olan Mimar Sinan’ın zorlayıcı yetenek sınavını 17 yaşında kazanmış olmamdı sanırım.

Kadın olmamın herhangi bir zorluğunu yaşadığımı söyleyemem açıkçası. Ama insan olmak başlı başına zorlayıcı bir deneyim!

Aldığım eğitim ise multi-disipliner. Tasarım lisansı ve yüksek lisansı üzerine sanat doktorası tamamladım. Tez konum olan yaratıcılık ve dışavurum kişisel çalışmalarımda hayat buluyor. Ayrıca lise ve de atölyedeki öğrencilerimle birçok alanda çalışma yapabiliyorum. Resim, seramik, enstalasyon, animasyon, dijital illüstrasyonlar…

Gezmek ile biriktirdiğiniz gözlem ve düşüncelerin sanata faydası olduğu gibi yansıttığınız güncel hayatta neden sanat hep arka planda kalıyor sanki insanlarda?

Maslow piramidinin kaçıncı basamağındayız? Sanat kendini gerçekleştirme kısmında yer alıyorsa ve en tepedeyse şayet;  toplum olarak, dünya olarak hangi basamaklarda takılı kalıp düşüp çıkmaya çalışıyoruz?

Etkileri olduğunu gördüğümüz tual ve resimlerin sanatseverleri ne derece tatmin ediyor? Sizce sanat her yerde var mı hayatta? Bir eğitmen olarak aynı zamanda öğrencilerinizi nasıl hazırlıyorsunuz sanat hayatına?

Sanatseverlerin duygu ya da düşüncelerini bilemiyorum açıkçası. Ama şunu deneyimliyorum ki eskiden olan dar bakış açıları kırılmakta, perspektifler genişlemekte.

Sanat elbette sadece tuvallerde olmak zorunda değil. Performans sanatı da var, enstalasyonlar da, dijital çalışmalar da. Şu anda online olarak her yerde diyebiliriz üstelik.

Öğrencilerle çalışmalarımda teorik ve uygulamalı çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Modern sanatın akımlarını, felsefesini, sosyolojik bağlantılarını hem sanat hem de genel kültür olarak öğrenmelerini önemsiyorum.

Aslında tezimde işlediğim yaratıcılık ve dışavurum öğretmenlik felsefemde de anahtar kelimeler. Yaratıcılık, teknik kaliteleri kadar önemli. Dışavurum olarak; kendilerini rahat ifade edebilmelerini, öncelikle kendi fikirlerine saygı duymalarını önemsiyorum. Zaten kendine saygısı olanın karşısındakine de saygısı oluyor.

Verdiğiniz derslerde ortaya çıkan kuşak farklılıklarını nasıl buluyorsunuz? İnsan beyni öğrenirken tarih çizgisinde uzun bir yol alır. Buna bakış açınız nedir?

2010 yılında üniversitede ders vermeye başladığımda henüz 30 yaşında değildim… Yaş olarak yakındık, hatta benden büyük öğrencilerim bile vardı. Şu anda ise hem atölye hem de lisede Z kuşağıyla çalışıyorum. Daha rahat bir iletişim dili kullanıyorlar. Doğaya karşı gittikçe bilinçlenen bir kuşak aynı zamanda. Dünyadaki her şeyden haberleri var, duyarlılar. En azından benim muhatap olduğum kuşak temsilcileri böyle.

Nerede gezerler? Nereden alışveriş yaparlar? Ne dinlerler? Öğrencilere sık sık sorduğum sorular bunlar. Bunları uygulamasam da bilmek hoşuma gidiyor. Çünkü trendleri de en yakından takip edenler onlar aslında. Benim de son okuduğum kitaplardan; Evrim Kuran’ın Z kuşağı ile ilgili kitabı.

İnsan beyninin öğrenirken ki yolu için ilk aklıma gelen okuduğum kitap: Orhan Hançerlioğlu’nun “Düşünce Tarihi”. Nedense aklımda en kalan bölüm adı: “İnsanın Kendiyle Savaşı”. Şimdi de aklıma “Kendinle Savaşma Sanatı” isimli başka bir kitap geldi okuduğum.

Geçen gün “Ignorance is Bliss” yani cehalet mutluluktur olarak çevrilmiş söz üzerine babamla tartışıyorduk; kim, neden söylemiş? Neden “bless” değil “bliss”? Cehalet mutluluk mudur gerçekten?

Dünyayı kendinizde bir sanatçı kimliği ile dolaşırken; yeni nesillere neler tavsiye edersiniz?

Sanat değil de yaşama dair bir cevap vereceğim; sevecekleri mesleği seçmelerini ve olabildiğince dünyayı deneyimlemelerini. Bir de düzgün oturarak çizim yapsalar ne iyi olur; o omurgalara hayatlarının sonuna dek ihtiyaçları olacak.

Amerikada eğitim aldığınızı biliyoruz. Sizin sanat hayatına katmak istedikleriniz nelerdir ve gelecek planlarınızda neler var? Orası burası diye bir ayrım ile karşılaştınız mı? Çünkü sanat evrenseldir ve herkes bunu bilse de bazen sanatçılara sorulan sorular karışık ve çeldirici olabiliyor…

‘Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarını anlat’ benim yaşam felsefeme daha uygun sanki. Plan yapmaktan ziyade gerçekleştirmek istediğim şeyler var. Ama gittikçe hayata karşı daha esnek hale geldiğimi gözlemliyorum. Üretmek olarak özetleyebilirim.

Açıkçası ben kişisel olarak kafamın içinde yaşadığım ve kendimle zaman geçirmekten de çok hoşlandığım için coğrafi olarak nerede olduğumun çok da önemi yok; boyalarım ve kitaplarım olduğu sürece. Ama epey seyahat ettim, etmek de isterim.

Keyif aldığınız en birinci sanat konuları nelerdir? Mesela kitap yazmak ister misiniz ilerde? Bildiğim kadarıyla bir tez hazırlıyorsunuz. Sanatı ötekileştirmiş bir dünya da insanlığa bu kadar güzel ve faydalı bilgiler verilince tam istenilen etkileşim doğuyor mu?

En keyif aldığım zaman öğrencilerimle atölyede ve lisede sanat çalışmaları yapmak. Kendi başıma kaldığımda ise sezgisel resimler yapmak. Önceden tasarlanmamış, eskizleri çizilmemiş, anda çıkan sonuçlar. Süreci tamamladığımda bana da sürpriz oluyorlar. Öz disiplini fazla yüksek ve programlı bir insanım; bu yönüme meydan okumayı seviyorum sanırım.

Sanatta yeterlilik yerine teorik olarak doktora çalışması yaptım. Pandemiden hemen önce de tamamladım. Yazı yazmak da bana çok keyifli geliyor. Sanırım doktora tezi yazarken keyif alan ender insanlardanım. Kahvemi koyar, müziği açar ve saatlerce yazı yazabilirim.

Hayatınızda sanat adına feda ettikleriniz için üzülür müsünüz? Yoksa bilmediğimiz bir gelecek yazılırken sizleri girdaba çeken anti tezlerle boğuşmak yorucu olmuyor mu? Yolunuz şimdilerde nedir?

Önceliklerim farklıydı. Sanırım karakterimden kaynaklı bir durum bu. Dönüp baktığımda yine aynı seçimleri yapardım. Doğru olduklarından değil; ben olduğumdan. İnsan kendi doğasına uygun seçimler yaptığında mutlu oluyor ve kendini gerçekleştirebiliyor bence.

Tam da geçen ay 40 yaşına girmiş olduğum için sanırım bu yaşın fiziki yorgunluğunu hafiften hissetmeye başlarken bir yandan da zihinsel olgunluğunun keyfini çıkarmaktayım. Geldiğim yollar çetrefilliydi zaman zaman ama şu an bulunduğum yer bana huzur veriyor.

Bu keyifli röportaj için teşekkür eder tekrar Sosyete Art’ta görüşmek dileği ile size hoşça kalın derim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Manşet Haberler ...